"Sen sadece duyduklarım karşısında sağır kalarak değil, bir başkasını seçerek ve aramıza bir başka odayı koyarak, benden o kadar değerli bir şeyi koparıp oralara götürdün ki, yıllardır acısını duymadığım bir yarayı öylesine kanattın ki! (...) İçimden götürdüğün ve bana artık asla geri veremeyeceğin parçam, benim zaferimdi, en nihayet yaşayabildiğim zaferimdi İnci. Bu zafer gücünü, bir kadının bana tutkuyla bağlanmasından alıyordu. (...)O yaralı çocuklar, yaralarını kurmak istedikleri ailelere isteseler de istemeseler de taşırlardı hep. O yaralı çocuklar, sadece yaralı aileler kurabilirlerdi...Bir kaderdi bu sanki..."
Anlaşılmak, sevilmek, kabul görmek isteyen bir kadının hikayesi… Belki yaşamış olduğu bazı acı tecrübelerden kaynaklı olarak ilişkilerde ona umduğu duyguları veremeyecek olan kişileri seçmek ve bu sebeple de içinde daha derin yaraların açıldığı bir kadın… Kadının bu yaralarla baş etmeye çalışma mücadelesi… Kötü bir son… Kitabın bazı kısımlarında göz yaşlarınıza hakim olamayacaksınız. Kitapta yoğun şekilde duygusal analizlerde bulunuluyor. Kimi zaman sıkıcı geldiği kısımlar oldu. İnci’nin hikayesiydi ancak anlatıcının anıları ve duygusal hesaplaşmaları daha fazla yer almıştı. Sabırla okunması gereken bir kitap. Duygusal kodlamalarımızın seçimlerimizi, davranışlarımızı, ilişkilerimize bakış açımızı, olayları algılama biçimimizi kısacası hayatımızı nasıl etkilediğini anlamak açısından okunması gereken bir kitap.
güzel bir hikaye, keyifle okunabilir, beni tek rahatsız eden, levi nin diğer kitaplarında da uyguladığı, bir kelimeyi veya cümleyi arka arkaya tekrar etmesi.
YAYDIKÇA YAYMAK BU OLSA GEREK… Mario Levi romanının sonunda aynı zamanda kitabın anlatıcısı da olan baş karakterinin ağzından bir itirafta ya da saptamada bulunmuş. Okurun çok kapsamlı (deyim yerindeyse kalın) kitaplardan hoşlanmadığını, bu nedenle hikayesinin çok uzamış olmasından ötürü kaygı duyduğunu araya sıkıştırmış. İnsanın eserinin zaafını bilmesi bu olsa gerek. Mesele eğer romanın baş karakterinin iç dünyasına yönelik monologları ise şahsen Mario Levi’nin Dostoyevski ya da Oğuz Atay’dan çok şey öğrenmesi gerektiğini düşünüyorum. Hikayenin ta en baştan kendini çok belli eden seyri ve tam da bu nedenle çok klişe bir finalle son bulması, en önemli eksileri… Hikayenin akışını, karakterlerin diyaloglarını sıkça kesen içsel monologlar da son derece başarısız. Dahası bir romancının yarattığı karakterlerden hiçbirini okuruna benimsetememiş olması ayrı bir tartışma konusu. Mario Levi’nin bu kadar kapsamlı romanları bu kadar sık aralıklarla nasıl yazdığını merak edenler bu romanı okuduklarında nedenini anlayacaklardır. Kendi adıma çok yüzeysel ve sığ buldum romanı.
Kitap Yorumları - (5 Yorum)
Duygusal bir roman, Mario Levi’nin tarzı ve kalemi diğer romanlarında olduğu gibi yine istenen etkiyi yaratmayı başarmış
Anlaşılmak, sevilmek, kabul görmek isteyen bir kadının hikayesi… Belki yaşamış olduğu bazı acı tecrübelerden kaynaklı olarak ilişkilerde ona umduğu duyguları veremeyecek olan kişileri seçmek ve bu sebeple de içinde daha derin yaraların açıldığı bir kadın… Kadının bu yaralarla baş etmeye çalışma mücadelesi… Kötü bir son… Kitabın bazı kısımlarında göz yaşlarınıza hakim olamayacaksınız. Kitapta yoğun şekilde duygusal analizlerde bulunuluyor. Kimi zaman sıkıcı geldiği kısımlar oldu. İnci’nin hikayesiydi ancak anlatıcının anıları ve duygusal hesaplaşmaları daha fazla yer almıştı. Sabırla okunması gereken bir kitap. Duygusal kodlamalarımızın seçimlerimizi, davranışlarımızı, ilişkilerimize bakış açımızı, olayları algılama biçimimizi kısacası hayatımızı nasıl etkilediğini anlamak açısından okunması gereken bir kitap.
güzel bir hikaye, keyifle okunabilir, beni tek rahatsız eden, levi nin diğer kitaplarında da uyguladığı, bir kelimeyi veya cümleyi arka arkaya tekrar etmesi.
Baştan sona edebiyat kokan, duygu yüklü harika bir roman.
YAYDIKÇA YAYMAK BU OLSA GEREK… Mario Levi romanının sonunda aynı zamanda kitabın anlatıcısı da olan baş karakterinin ağzından bir itirafta ya da saptamada bulunmuş. Okurun çok kapsamlı (deyim yerindeyse kalın) kitaplardan hoşlanmadığını, bu nedenle hikayesinin çok uzamış olmasından ötürü kaygı duyduğunu araya sıkıştırmış. İnsanın eserinin zaafını bilmesi bu olsa gerek. Mesele eğer romanın baş karakterinin iç dünyasına yönelik monologları ise şahsen Mario Levi’nin Dostoyevski ya da Oğuz Atay’dan çok şey öğrenmesi gerektiğini düşünüyorum. Hikayenin ta en baştan kendini çok belli eden seyri ve tam da bu nedenle çok klişe bir finalle son bulması, en önemli eksileri… Hikayenin akışını, karakterlerin diyaloglarını sıkça kesen içsel monologlar da son derece başarısız. Dahası bir romancının yarattığı karakterlerden hiçbirini okuruna benimsetememiş olması ayrı bir tartışma konusu. Mario Levi’nin bu kadar kapsamlı romanları bu kadar sık aralıklarla nasıl yazdığını merak edenler bu romanı okuduklarında nedenini anlayacaklardır. Kendi adıma çok yüzeysel ve sığ buldum romanı.