İslam’ı seçmiş Danimarkalı bir gazeteci olan yazar, 1930’da Fas’tan başlayarak Kuzey Afrika’yı baştanbaşa kendi otomobiliyle kateder. Libya toprakları o sıralar Mussolini’nin lideriğindeki faşist İtalyan işgali altındadır. Araplar, bedeviler, Senusiler, ülkelerini savunmaktan başka suçu olmayan insanlar, eski Roma’yı ihya ettiğini zanneden İtalyan subaylar, Ömer Muhtar’ın efsanevi hikayeleri, her gün tekrar eden haksız idamlar, zalimce bir işgalin yol açtığı her türlü olumsuz ve kasvetli olayların ortasında İslamı ve tasavvuf öğretisini en dolaysız ve kasvetli olayların ortasında İslam ve tasavvuf öğretisini en dolaysız, en berrak bir biçimde hayatlarına yansıtmak isteyen çöl sakinleri arasından yoluna hiç durmaksızın devam eden yazar, bir roman tadında kaleme aldığı bu anılarında, vefa ile zulmün, diğergamlık ile vahşetin, safiyet ile ihtirasın içiçe geçtiği bir dönem ve bir coğrafya hakkında birinci elden bir tanıklık sunuyor bizlere.
İslam’a ihtida eden bir kişinin maceralarını konu edinen, çeşitli Afrika ülkerinin o dönemki hallerinden örnekler veren, okurken elinizden bırakamayacağınız güzel bir eser.
Son dönemde, ”yaşanmış bir hayat hikayesine” dair okuduğum en güzel kitap idi. Son sayfasındaki bir cümle o kadar dokunaklı ki, insan kitabın yazarının yanında olmak istiyor.
Kitap Yorumları - (5 Yorum)
İslam’a ihtida eden bir kişinin maceralarını konu edinen, çeşitli Afrika ülkerinin o dönemki hallerinden örnekler veren, okurken elinizden bırakamayacağınız güzel bir eser.
Bu kitap için gerçek bir hidayet öyküsü denebilir, seyahat romanı denebilir, tarih kitabı denebilir. Her anlamda çok özel ve önemli bir eser.
Etkileyici bir kitap okunmasını tavsiye ederim.
Son dönemde, ”yaşanmış bir hayat hikayesine” dair okuduğum en güzel kitap idi. Son sayfasındaki bir cümle o kadar dokunaklı ki, insan kitabın yazarının yanında olmak istiyor.
Okunması gerekli