Hapishanedeki şiddet, her yönüyle, şiddete maruz kalan kadar şiddeti uygulayan açısından da toplumun ve sistemin bütünündeki şiddetin parçasıdır. Tek fark, dışarda şiddetin bir türünden kaçıp diğerine yakalanmak, zırhlarla korunur gibi yapmak, sürekli kaçmak hep ihtimal dahilindedir; içerde ise yalıtılmış ve yoksun bırakılmış insan yoğunlaştırılmış bir şiddetle karşı karşıya kalır. Üstelik, yüz yüze gelinemeyen, çünkü yüzü, dili olmayan bir şiddet... Bu faili olmayan fiil dehşetin kapısıdır: sadece vardır, üstlenilmez, sorumlu failin, öznenin yokluğu, bir süre sonra, fiile maruz kalanı da özne olmaktan çıkarır.Hapishanenin saçmalığı hem insana (koğuş) hem insansızlığa (hücre) mahkûm etmesindedir. İnsana ve insansızlığa mahkûm olmak, kişiyi (kalabalığın daimi varlığı dolayısıyla) bireysel yaratıcılığından ve (tecridin daimi varlığı dolayısıyla) toplumsal yaratıcılığından mahrum eder.Suç, iktidar hiyerarşisinin tepesinden aşağıya doğru örgütlenirken insan kapatılıyor; yalnızca hapishaneye değil, toplumsallığın her alanına. Ve kapatılmanın gözle görülmeyen, incelikli, muğlak süreci başlıyor: Ölüm hep var, delilik de uzakta değil. Öznenin dışlandığı bu çağda içerdeki -ve dışardaki- ise kendine yol arıyor; kapatılmanın olmadığı, saçmalığın yalnızca insan varlığıyla sınırlı kaldığı bir hayata...
Hapishane Çağı’nda Ergüden anılarını anlatmıyor. Evrende içinde hapsolduğumuz dünyanın büyük bir hapishane olduğunu vurguluyor. İşte bu büyük hapishane-küçük hapishane ayrımı kitabın özünü oluşturuyor bir anlamda. Foucault’un ve Badiou’nun etkisinde kalarak bu kitabı yazdığını söyleyen Işık Ergüden okuyanları anarşizmin yollarında bir gezintiye çıkarıyor. Okurken sitem ediyorsunuz bir yandan da; kurumlara, tüm kurumsal mekanizmalara, ıslaha, kışlalara, hastanelere, okullara, hukuka, avukatlara, hapishanelere, cezaevlerine, mağduriyet psikolojisine…Sonuçta bir ütopyanın içinde olduğunuzu unutmamanız gerekiyor. Gerçekler burada, ama hayat da yanı başınızda olanca gerçekliğiyle size el sallıyor. Temennilerde kalıyor insanların dilekleri. Her şey bir yere kadarmış diyorsunuz.Oldukça etkileyici ve ufuk açıcı bir çalışma. Kapatılmanın insan ruhu üzerindeki etkilerini görmek isteyenlere ve yeni şeyler arayanlara çok öğretecek şeyi var bu kitabın…
Kitap Yorumları - (2 Yorum)
Tezim için almıştım yetersiz kaldığını gördüm açıkçası beklentimi karşılamadı.
Hapishane Çağı’nda Ergüden anılarını anlatmıyor. Evrende içinde hapsolduğumuz dünyanın büyük bir hapishane olduğunu vurguluyor. İşte bu büyük hapishane-küçük hapishane ayrımı kitabın özünü oluşturuyor bir anlamda. Foucault’un ve Badiou’nun etkisinde kalarak bu kitabı yazdığını söyleyen Işık Ergüden okuyanları anarşizmin yollarında bir gezintiye çıkarıyor. Okurken sitem ediyorsunuz bir yandan da; kurumlara, tüm kurumsal mekanizmalara, ıslaha, kışlalara, hastanelere, okullara, hukuka, avukatlara, hapishanelere, cezaevlerine, mağduriyet psikolojisine…Sonuçta bir ütopyanın içinde olduğunuzu unutmamanız gerekiyor. Gerçekler burada, ama hayat da yanı başınızda olanca gerçekliğiyle size el sallıyor. Temennilerde kalıyor insanların dilekleri. Her şey bir yere kadarmış diyorsunuz.Oldukça etkileyici ve ufuk açıcı bir çalışma. Kapatılmanın insan ruhu üzerindeki etkilerini görmek isteyenlere ve yeni şeyler arayanlara çok öğretecek şeyi var bu kitabın…