2000 yılında Gelibolu’yu ziyarete gelen genç bir Yeni Zelandalı kadın (Viki), Çanakkale Savaşı gazisi bir Türk’ün aslında kendi büyük dedesi olduğunu iddia edince ülke çapında bir skandal patlar.1985 yılında eceliyle ölen ve Çanakkale’de çok sevilen, saygın bir Türk gazisinin aslen bir Anzak askeri olduğu iddiası, Birinci Dünya Savaşı’nın Çanakkale cephesinde birbirine karşı savaşan ülkelerin diplomatlarını, asker ve tarihçilerini de kapsayan uluslararası boyutta büyük bir polemiğe yol açmıştır.Bu sırasa Gelibolu’da büyük dedesinin izlerini aramaya gelen Yeni Zelandalı kadın, kendi büyük dedesi olduğunu iddia ettiği Türk gazisinin yaşayan tek çocuğu, yaşlı kızının (Beyaz Hala) evine misafir edilmiştir. Gelibolu’da bilgeliği, deneyimleri ve babasına duyulan saygı nedeniyle çok sevilen yaşlı köylü kadın, babasının Çanakkale Savaşı sırasında yazdığı mektupları, yabancı genç kadına verir. Genç kadın da büyük dedesinin aynı tarihlerde, aynı yerden evine yazdığı mektupları yanında getirmiştir.Roman ilerledikçe okurun da bir dedektif gibi katılacağı iz sürme serüveni, tez-antitez ekseninde milliyetçilik, emperyalizm gibi konular üzerinde cesur ve farklı bir yolculuğa çıkarken, sekiz buçuk ayda 500.000 genç insan hayatının yok olduğu, Türk ve dünya tarihi açısından çok önemli sonuçlara neden olan Çanakkale Savaşları’nın insani ayrıntıları da gün yüzüne çıkmaktadır.Yaşlı köylü kadının İstanbul’da yaşayan avukat sorunu (Genç Ali Osman), büyük ninesini ziyaret için Gelibolu’ya gelince, yabancı kadın uzak akrabası olduğuna inandığı bu genç adamın tarihi yeniden okumak, yeniden yorumlamak tezleriyle, karizmatik albenisi arasında sıkışır, bocalar. Aralarındaki duygusal gerilim, her ikisinin de büyük dedelerinin aynı savaşta birbirlerine karşı savaşan iki düşman asker mi, yoksa bir Türk askerinin şehit olmadan önce tesadüfen kurtardığı, aklını kaçırmış bir Anzak askeri miolduğu sorusuna yoğunlaşmalarını güçleştirir. İki gencin Büyük dedelerinin izlerini sürerken yaşadıkları aşk, romanın can alıcı gizemini çözmekte beklenmedik açılımlar yaratır. Ve geldikleri noktada evrensel bir soruyla karşılaşırlar: Eğer aynı adam aynı savaşta iki düşman ülkede savaş kahramanı olmuşsa, 21. y.y. insanlığı bunu kabul edebilecek kadar gelişmiş midir? Yoksa bazı sırlar sonsuza kadar korunmalı mıdır?
Kitap Yorumları - (1 Yorum)
2000 yılında Gelibolu’yu ziyarete gelen genç bir Yeni Zelandalı kadın (Viki), Çanakkale Savaşı gazisi bir Türk’ün aslında kendi büyük dedesi olduğunu iddia edince ülke çapında bir skandal patlar.1985 yılında eceliyle ölen ve Çanakkale’de çok sevilen, saygın bir Türk gazisinin aslen bir Anzak askeri olduğu iddiası, Birinci Dünya Savaşı’nın Çanakkale cephesinde birbirine karşı savaşan ülkelerin diplomatlarını, asker ve tarihçilerini de kapsayan uluslararası boyutta büyük bir polemiğe yol açmıştır.Bu sırasa Gelibolu’da büyük dedesinin izlerini aramaya gelen Yeni Zelandalı kadın, kendi büyük dedesi olduğunu iddia ettiği Türk gazisinin yaşayan tek çocuğu, yaşlı kızının (Beyaz Hala) evine misafir edilmiştir. Gelibolu’da bilgeliği, deneyimleri ve babasına duyulan saygı nedeniyle çok sevilen yaşlı köylü kadın, babasının Çanakkale Savaşı sırasında yazdığı mektupları, yabancı genç kadına verir. Genç kadın da büyük dedesinin aynı tarihlerde, aynı yerden evine yazdığı mektupları yanında getirmiştir.Roman ilerledikçe okurun da bir dedektif gibi katılacağı iz sürme serüveni, tez-antitez ekseninde milliyetçilik, emperyalizm gibi konular üzerinde cesur ve farklı bir yolculuğa çıkarken, sekiz buçuk ayda 500.000 genç insan hayatının yok olduğu, Türk ve dünya tarihi açısından çok önemli sonuçlara neden olan Çanakkale Savaşları’nın insani ayrıntıları da gün yüzüne çıkmaktadır.Yaşlı köylü kadının İstanbul’da yaşayan avukat sorunu (Genç Ali Osman), büyük ninesini ziyaret için Gelibolu’ya gelince, yabancı kadın uzak akrabası olduğuna inandığı bu genç adamın tarihi yeniden okumak, yeniden yorumlamak tezleriyle, karizmatik albenisi arasında sıkışır, bocalar. Aralarındaki duygusal gerilim, her ikisinin de büyük dedelerinin aynı savaşta birbirlerine karşı savaşan iki düşman asker mi, yoksa bir Türk askerinin şehit olmadan önce tesadüfen kurtardığı, aklını kaçırmış bir Anzak askeri miolduğu sorusuna yoğunlaşmalarını güçleştirir. İki gencin Büyük dedelerinin izlerini sürerken yaşadıkları aşk, romanın can alıcı gizemini çözmekte beklenmedik açılımlar yaratır. Ve geldikleri noktada evrensel bir soruyla karşılaşırlar: Eğer aynı adam aynı savaşta iki düşman ülkede savaş kahramanı olmuşsa, 21. y.y. insanlığı bunu kabul edebilecek kadar gelişmiş midir? Yoksa bazı sırlar sonsuza kadar korunmalı mıdır?