“Deprem oluyor galiba,” dedi genç kadın, sevgilisini iterek.“Başını döndürmüş olmayayım.”Genç adam gülüyordu. Sevgilisi ise ciddileşmişti.“Hiç komik değil, bina sallandı.”“Canım,” dedi adam. “İskele sallanmıştır belki, depremse bile hafif bir depremdir.”“Off,” dedi kadın. “Bugün değilse de yarın öbür gün, deprem olacağı kesin.”“Eh yani,” dedi adam. “O kadarını biz de biliyoruz.”Yakup, Börklüce’ye bakıyor, Alnico “kimim ben” diye soruyor. Lida’nın gülünce gözleri parlıyor, Artin Bey, Fedora’ya el sallıyor. Nehir uzun, çok da hızlı akmıyor. Yine Kur’an okunacak ve yine melekler cevap verecek, o biliyor.Ekin Can Göksoy, cadıları, çamura düşen mendilleri, zihgiri, Allah’ın taş ettiklerini, şehirden çıkan dumanı, emanetleri, Dolapdere’yi anlatıyor. Gün yüzüne çıkan yeni bir yazar. Münhal, içinde hikâyeler olan bir kaleydoskop... Fısıltılı, güvercin tedirginliğinde...
Türk öykücülüğünün yeni isimlerinden biri olan Ekim Can Göksoy bu eseriyle, kendine özgü anlatımı ve işlemiş olduğu konularla okuyucuda merak uyandırıyor.
Kitap Yorumları - (2 Yorum)
Bir mühendisin kaleminden çıktığı çok anlaşılmayan bir öykü kitabı. Bu iyi bir şey mi yoksa kötü mü bilemedim…
Türk öykücülüğünün yeni isimlerinden biri olan Ekim Can Göksoy bu eseriyle, kendine özgü anlatımı ve işlemiş olduğu konularla okuyucuda merak uyandırıyor.