Size Anar'ı sunuyoruz; Çağdaş Azerbaycan Edebiyatı'nın modern hikayedeki en büyük ismi.Kaderin sizi hangi köşede beklediğini bilebilir misiniz, peki? Nazım'ın, Orhan Veli'nin, Yahya Kemal'in eşliğinde gezilen bir şehrin, aynı zamanda o gezginin yazgısı olacağını tahmin edebilir misiniz? Her bir birer kalp sancısı gibi gelen anıların bir "yol öyküsü"ne dönüşeceğini? Bir otel odasının uzunca bir ömrün karşılığı olacağını?
Anar, babası da meşhur bir şair olan (Resıul Rıza) başarılı bir edebiyatçı. Sovyetlerin dağılmasının ardından Türkiye’ye gelen yazar bir müddet Mimar Sinan’da okutmanlık yapmış idi. Bu hikayesinde Türkiye izlenimlerini fazlasıyla kullanmış ve bir nevi “müşahhas” bir eser ortaya koymuş. Hikayenin gayet başarılı olduğunu söyleyebilirim; Anar’ın tespitlerinin bir bölümüne katılmasanız dahi en azından onu anlamaya çalışıyorsunuz. (Ermenilerle olan Karabağ meselesini Türkiye halleder vs. gibi) ayrıca sınırların kalkmasından sonra romantik milliyetçiliğin yalnızca Türkiye’de değil Azerbaycan’da da sükut-u hayale uğradığını göstermesi açısından da dikkate şayan bir eser olarak göze çarpıyor. yazar bir bölümde “acaba bizim de Türkiye’deki gibi otobüslerimiz ve konaklama tesislerimiz olacak mı?” şeklinde bir ifade kullanıyor. İlginç değil mi? Biz de Azerbaycan için Batı oluyoruz bir nevi! Anar, Necip Fazıl’ın “otel odalarında” mısraına uygun olarak bitiriyor hikayesini; kimsesiz elbiselerin ne manaya geldiğini hatırlatarak…
Azerî edebiyatının büyük yazarı Anar bu eserini Mimar Sinan Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yaptığı sıralarda(1993-4)kaleme almıştır.Eserde olaylar İstanbul’da geçmekte ise de aslında baş kahraman Kerim Esgeroğlu’nun anılarıyla bağlantılı olarak daha çok Azerbaycan’da(Bakû,Şuşa) geçmektedir. Eserde Kerim’in kızına çeyiz düzmek için İstanbul’a çalışmaya gelmesi ve bu şehirde başından geçenler anlatılır.Olaylar oldukça akıcı bir biçimde sade dille ve kısa cümlelerle anlatılır. Eserde en çok dikkati çeken unsur ise bir Azerî ‘nin Türkiye ve Türk insanına bakış açısıdır. Eserin olmusuz yanı ise kahramanın İstanbul macerasını romanda sonlara doğru görmemiz başlarda ise esere katkısı olmayan karakterlerin( Kerim’in uzak akrabaları)başından geçenlerin uzun uzun anlatılması.Eserin ilgi çeken özelliklerinden birisi de Kerim’in Türkolog olması, Dede Korkut Oğuznâmeleri ve Orhun Abideleri’yle ilgili ilginç tespitleri ve Azerbaycan Türkçesi ile Türkiye Türkçesi’ne ait savları olmasıdır.Bu unsurların anlatılması da romana değişik ve bilimsel hava vermiş ayrıca uzamasına da yardımcı olmuştur.Eserde Azerbaycan insanının yaşayışı, çeşitli geleneklerden( özellikle çeyizin evlenmek üzere olan bir genç kız için ne kadar önemli olduğu vb.)bahsedilmiştir.
Türkiye hayranlığı ile büyüyen bir kuşağa mensup Kerim’in, İstanbul’a gelince düşledikleri ile gerçekler arasındaki uçurumu yaşaması anlatılıyor. Kitabın en dikkate değer tarafı, iki ülkenin birbirine bakış açısının hiç de anlatılanlara benzemediğini koymasıdır ortaya.
Kitap Yorumları - (3 Yorum)
Anar, babası da meşhur bir şair olan (Resıul Rıza) başarılı bir edebiyatçı. Sovyetlerin dağılmasının ardından Türkiye’ye gelen yazar bir müddet Mimar Sinan’da okutmanlık yapmış idi. Bu hikayesinde Türkiye izlenimlerini fazlasıyla kullanmış ve bir nevi “müşahhas” bir eser ortaya koymuş. Hikayenin gayet başarılı olduğunu söyleyebilirim; Anar’ın tespitlerinin bir bölümüne katılmasanız dahi en azından onu anlamaya çalışıyorsunuz. (Ermenilerle olan Karabağ meselesini Türkiye halleder vs. gibi) ayrıca sınırların kalkmasından sonra romantik milliyetçiliğin yalnızca Türkiye’de değil Azerbaycan’da da sükut-u hayale uğradığını göstermesi açısından da dikkate şayan bir eser olarak göze çarpıyor. yazar bir bölümde “acaba bizim de Türkiye’deki gibi otobüslerimiz ve konaklama tesislerimiz olacak mı?” şeklinde bir ifade kullanıyor. İlginç değil mi? Biz de Azerbaycan için Batı oluyoruz bir nevi! Anar, Necip Fazıl’ın “otel odalarında” mısraına uygun olarak bitiriyor hikayesini; kimsesiz elbiselerin ne manaya geldiğini hatırlatarak…
Azerî edebiyatının büyük yazarı Anar bu eserini Mimar Sinan Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yaptığı sıralarda(1993-4)kaleme almıştır.Eserde olaylar İstanbul’da geçmekte ise de aslında baş kahraman Kerim Esgeroğlu’nun anılarıyla bağlantılı olarak daha çok Azerbaycan’da(Bakû,Şuşa) geçmektedir. Eserde Kerim’in kızına çeyiz düzmek için İstanbul’a çalışmaya gelmesi ve bu şehirde başından geçenler anlatılır.Olaylar oldukça akıcı bir biçimde sade dille ve kısa cümlelerle anlatılır. Eserde en çok dikkati çeken unsur ise bir Azerî ‘nin Türkiye ve Türk insanına bakış açısıdır. Eserin olmusuz yanı ise kahramanın İstanbul macerasını romanda sonlara doğru görmemiz başlarda ise esere katkısı olmayan karakterlerin( Kerim’in uzak akrabaları)başından geçenlerin uzun uzun anlatılması.Eserin ilgi çeken özelliklerinden birisi de Kerim’in Türkolog olması, Dede Korkut Oğuznâmeleri ve Orhun Abideleri’yle ilgili ilginç tespitleri ve Azerbaycan Türkçesi ile Türkiye Türkçesi’ne ait savları olmasıdır.Bu unsurların anlatılması da romana değişik ve bilimsel hava vermiş ayrıca uzamasına da yardımcı olmuştur.Eserde Azerbaycan insanının yaşayışı, çeşitli geleneklerden( özellikle çeyizin evlenmek üzere olan bir genç kız için ne kadar önemli olduğu vb.)bahsedilmiştir.
Türkiye hayranlığı ile büyüyen bir kuşağa mensup Kerim’in, İstanbul’a gelince düşledikleri ile gerçekler arasındaki uçurumu yaşaması anlatılıyor. Kitabın en dikkate değer tarafı, iki ülkenin birbirine bakış açısının hiç de anlatılanlara benzemediğini koymasıdır ortaya.