Cengiz Bektaş, denemelerinde "barış"ı anlatıyor. Ancak yazarın anlattığı soyut bir kavram değil, özlemlere, tanıklıklara dayanan bir birlikte yaşama özlemi. Cengiz Bektaş, kendi çocukluğundan bugüne, ders kitaplarındaki savaş ve düşman kavramını irdeleyerek başlıyor kitabına. Savaşlar yüzünden göçenlerin yaşadıkları özlemlerle, göçlerle yoksullaşan yaşama kültüründen örneklerle noktalıyor. İyi bir ozan olan Cengiz Bektaş, barış kavramını, ayrı dinlerden, ayrı uluslardan toplulukların bir arada yaşadığı Kuzguncuk semtinden tanıklıklarla somutlaştırıyor. Sonra da Ege Denizi'nin iki yanındaki insan ve kültür benzerliğini vurguluyor. Bir barış denizi olabilir bu deniz. Oysa bir korku denizi. Şiirler de yer alıyor kitapta.Yazar, Ege'yi bir ayna gibi kullanarak bize yüzümüzün komşumuza benzediğini gösteriyor. İki kardeş kadar benzer, iki kardeş kadar ayrı bu insanlar barış içinde yaşamalı, silahlara ayrılan para, uygarlığa harcanmalı yargısına vardırıyor okuru.
Cengiz Bektaş, bu kitaptaki yazılarında Ege’de başka ellerce ekilen düşmanlık tohumlarını kurutmayı amaçlamış. Yunanistan’ı hem kültürel hem de coğrafi anlamda karış karış gezmiş, ortaklıklarımızı ve yadsınamaz benzerliğimizi hatırlatmış. Kişisel özlemlerini ve deneyimlerini de işin içine katınca, barışa özlemi, hevesi daha da artıyor okurun. Denemelere bir de şiirler karışınca, bir solukta okunuyor bu çalışma. “Tersane adası altmış yıldır/ bomboş bir köy/ Evler kuru kafalar gibi/ Göz ve ağız boşlukları zifiri karanlık/ Ateşleri külleyip/ Kapıları kitleyip gitmişler/ Dönmemeyi hiç düşünmeden/ Zeytinlere son kez bakmadan/ Tekneler dolusu insan…”
Kitap Yorumları - (1 Yorum)
Cengiz Bektaş, bu kitaptaki yazılarında Ege’de başka ellerce ekilen düşmanlık tohumlarını kurutmayı amaçlamış. Yunanistan’ı hem kültürel hem de coğrafi anlamda karış karış gezmiş, ortaklıklarımızı ve yadsınamaz benzerliğimizi hatırlatmış. Kişisel özlemlerini ve deneyimlerini de işin içine katınca, barışa özlemi, hevesi daha da artıyor okurun. Denemelere bir de şiirler karışınca, bir solukta okunuyor bu çalışma. “Tersane adası altmış yıldır/ bomboş bir köy/ Evler kuru kafalar gibi/ Göz ve ağız boşlukları zifiri karanlık/ Ateşleri külleyip/ Kapıları kitleyip gitmişler/ Dönmemeyi hiç düşünmeden/ Zeytinlere son kez bakmadan/ Tekneler dolusu insan…”