Deneyimli gazeteci-fotoğrafçı Güneş Karabuda, üç yıl önce yayımlanan İndim Zaman Bahçesine adlı kitabında, belleğininin sayfalarını aralamış ve Mekteb-i Sultani'den İsveç'e uzanan serüven dolu bir yaşamın sokaklarında dolaştırmıştı bizi. Zaman bahçesindeki gezinti "portreler"le sürüyor. Güneş Karabuda, Zaman Bahçesinden Portreler'de yayamının son elli yılında tanıdığı otuz bir ünlü insanı anlatıyor. Kimler yok ki içlerinde: başbakan, kabile reisi, iş adamı, kral, ressam, sinema oyuncusu, tarikat lideri... Yazar, Pablo Neruda'yla beraber Şili'nin köylerini dolaşıyor, İlhan Koman'ın "yüzen ev"ini ziyaret ediyor, Onat Kutlar'ın kahkahasına ortak oluyor. Renkli ve mücadeleci kişilikleri, yaratıcılıkları ve ortaya koyduklarıyla bilimde, sanatta ve siyasette dalgalar yaratan bu insanlar, Karabuda'nın yalın ve içten anlatımıyla yalnızca bir adım uzağımızdalar şimdi. "Kendimi objektif olmaya zorlamadan, onları gördüğüm, tanıdığım, hatırladığım gibi yazmaya çalıştım. Yaşadığımız çağın onlarsız çok daha gri, anlamsız ve tatsız olacağına inanıyorum!"
“Genç kadın, mesleğindeki başarı ve dengeyi, biraz da İsveçli diş doktoru kocası Petter Lindström ve kızı Pia’yla huzur içinde yaşadığı özel hayatına borçluydu. Beş altı yıl daha süren bu örnek aile tablosu, 1948 yılının bir ilkbahar akşamı yaşanacak olaydan sonra altüst olacaktı. Ingrid, akşam eşiyle sinemaya gitmişti. Bilinmeyen, duyulmamış bir İtalyan filmi olan ‘Roma Açık Şehir’ dikkatlerini çekmişti. Film Ingrid’i son derece etkiledi (…) Sinema çıkışında afişin önünde durmuşlar, Ingrid eşine, ‘Petter, filmin rejisörü kimmiş acaba? İsmine bakalım!’ demişti. Rejisörün adı, Roberto Rosselini’ydi. Bu ismi taşıyan adam yüzünden Ingrid, eşini ve kızını terk edip İtalya’ya gidecek, Rosselini’nin filmi ‘Stromboli’de oynayacak, Hollywood tarafından afaroz edilecek, İtalyan yönetmenle evlenip ondan çocuk sahibi olacak ve tam sekiz yıl Amerika’ya dönmeyecekti (…) Bu fırtınalı aşk, beş altı yıl sonra küllendi. Rosselini bu kez bir Hintli kadına kör kütük âşık olup Ingrid’i bıraktı. İlk karşılaşmamızdan birkaç yıl sonra Ingrid’i tekrar gördüm. O da, bir tiyatro prodüktörü olan Larb Bchmit adında bir İsveçliyle evlenmişti (…) Mesleğindeki başarıyı, özel yaşamında görmek Ingrid’e nasip olmamıştı. Lars Schmit’le olan birliktelikleri on iki yıl sonra sona ermiş ayrılmışlardı. İki kocası da, milyonlarca insanın hayran olduğu bu ilginç ve güzel kadına başka kadınları tercih ederek onu terk etmişti!” Dünyanın en hüzünlü güzelliklerinden birini, aynalar kadar aşklarına da taşıyan Ingrid Bergman’ın kendi ağzından dinlediğini öyküsünü böyle anlatıyor Güneş Karabuda. Casablanca filminde Bogart’ın, deyim yerindeyse münasip bir yerine taş basarak Naziler’den kurtardığı Bergman’ın, kişisel tarihinde Rosselini tarafından terkedildiği öğrenince bir tuhaf oluyorsunuz olmasına ama Kurt Vanegut gibi, “Hayat bu!” demekten de kendinizi alamıyorsunuz işte…
Kitap Yorumları - (1 Yorum)
“Genç kadın, mesleğindeki başarı ve dengeyi, biraz da İsveçli diş doktoru kocası Petter Lindström ve kızı Pia’yla huzur içinde yaşadığı özel hayatına borçluydu. Beş altı yıl daha süren bu örnek aile tablosu, 1948 yılının bir ilkbahar akşamı yaşanacak olaydan sonra altüst olacaktı. Ingrid, akşam eşiyle sinemaya gitmişti. Bilinmeyen, duyulmamış bir İtalyan filmi olan ‘Roma Açık Şehir’ dikkatlerini çekmişti. Film Ingrid’i son derece etkiledi (…) Sinema çıkışında afişin önünde durmuşlar, Ingrid eşine, ‘Petter, filmin rejisörü kimmiş acaba? İsmine bakalım!’ demişti. Rejisörün adı, Roberto Rosselini’ydi. Bu ismi taşıyan adam yüzünden Ingrid, eşini ve kızını terk edip İtalya’ya gidecek, Rosselini’nin filmi ‘Stromboli’de oynayacak, Hollywood tarafından afaroz edilecek, İtalyan yönetmenle evlenip ondan çocuk sahibi olacak ve tam sekiz yıl Amerika’ya dönmeyecekti (…) Bu fırtınalı aşk, beş altı yıl sonra küllendi. Rosselini bu kez bir Hintli kadına kör kütük âşık olup Ingrid’i bıraktı. İlk karşılaşmamızdan birkaç yıl sonra Ingrid’i tekrar gördüm. O da, bir tiyatro prodüktörü olan Larb Bchmit adında bir İsveçliyle evlenmişti (…) Mesleğindeki başarıyı, özel yaşamında görmek Ingrid’e nasip olmamıştı. Lars Schmit’le olan birliktelikleri on iki yıl sonra sona ermiş ayrılmışlardı. İki kocası da, milyonlarca insanın hayran olduğu bu ilginç ve güzel kadına başka kadınları tercih ederek onu terk etmişti!” Dünyanın en hüzünlü güzelliklerinden birini, aynalar kadar aşklarına da taşıyan Ingrid Bergman’ın kendi ağzından dinlediğini öyküsünü böyle anlatıyor Güneş Karabuda. Casablanca filminde Bogart’ın, deyim yerindeyse münasip bir yerine taş basarak Naziler’den kurtardığı Bergman’ın, kişisel tarihinde Rosselini tarafından terkedildiği öğrenince bir tuhaf oluyorsunuz olmasına ama Kurt Vanegut gibi, “Hayat bu!” demekten de kendinizi alamıyorsunuz işte…