Ahmed Adnan Saygun / Doğu-Batı Arası Müzik Köprüsü
Yayın Tarihi: 05.10.2001
ISBN: 9789750811975
Dil: TÜRKÇE
Sayfa Sayısı: 256
Cilt Tipi: Karton Kapak
Kağıt Cinsi: Kuşe Kağıt
Boyut: 20.5 x 24.5 cm
Tanıtım Bülteni
Ahmed Adnan Saygun: Doğu-Batı Arası Müzik Köprüsü, bu boşluğu dolduruyor. Türk Beşleri'nin -kimilerine göre- en önemli ve yurtdışında en çok tanınan üyesi Saygun, besteci ve orkestra şefi Emre Aracı'nın dört sene süren titiz araştırmalarının, Londra-Paris-İstanbul-Ankara arasında dokuduğu mekiklerin, sayısız belge, anı ve dokümandan yaptığı derlemelerin sonucunda ortaya çıkan bu kitapta hem müzisyen, hem yurttaş, hem de birey olarak çıkıyor karşımıza. Kitap, Saygun'un yaşamına ve yapıtlarına bugüne dek hiç açılmamış pencereleri açmakla kalmıyor, yetmiş yıl boyunca Türkiye Cumhuriyeti'nde izlenen kültür-sanat politikalarına da anılar ve anlatılanlar aracılığıyla ışık tutuyor.
Sevgili Emre Aracı, yumuşacık anlatımıyla okuyucuyu eserine çekmeyi başarmış. Cümleler, sayfalar birbirini kovalarcasına geçip gidiyor okurken…Ülkemizin sayılı bestecilerinden olan Adnan Saygun’u tüm içtenliği ve yalınlığıyla layık olduğu şekilde anlatmayı başarmış. Eğer bir besteciyi anlamak, onun eserlerini daha iyi yorumlamak istiyorsanız bu kitap yeterli bir başvuru kaynağı olabilir.
Emre Aracı’nın, ulusal kültürümüzün tanınmasına özen gösteren Yapı Kredi Yayınları arasında yeni çıkan ‘Ahmed Adnan Saygun: Doğu – Batı Arası Müzik Köprüsü’ adlı kitabı, çoksesli müzik yaşamımızda yıllarca sürüp gelen bir boşluğu dolduruyor ve Cumhuriyet ruhunun simgesi bu büyük dehamıza karşı bir türlü ödenmeyen borcu adeta bütün Türkiye adına ödüyor. Yazar, akıcı ve sürükleyici biçemiyle Saygun’un yaşam – öyküsünü, yapıtlarının yaratılma süreçleriyle birlikte ele alıp organik bir bütünlük içinde sunmuş. Böylece, büyük kompozitör kimliğini filozof ve bilgin özelliğiyle birleştiren; kendini beğenmekten uzak ve alçakgönüllü, ama nerde durduğunu ve ne istediğini çok iyi bilen; özeleştirisi amansız bir perfeksiyonist; öğrencilerini seven ve onlar tarafından sayılan, olgun ve örnek bir insan portresi çıkıyor karşımıza… Bütün haksızlık ve kıskançlıkları, arkasından sahnelenen kulis oyunlarını, ‘istenmeyen adam’ ilan edilişini, sürekli savsaklanıp dışlanışını, sessiz bir bilge ağırbaşlılığıyla karşılayan; düşmanca saldırılara yalnızca anıtsal yapıtlar yaratarak yanıt veren; hiçbir polemiğe girmeyerek, önce kısa bir süre Bartok’la birlikte, sonra da tek başına gerçekleştirdiği etnomüzikolojik araştırmalarıyla vardığı sonuçları yazılarında ve kitaplarında açık ve toksözlü bir biçimde dile getiren; Atatürk devrimlerini ömrü boyunca ödünsüz savunan; beste çalışmalarını, su içmek ve ekmek yemek gibi, acılarını dindiren bir yaşam zorunluluğu olarak algılayan; ölüm döşediğinde bile, ‘Mevlana Senfonisi’ni nasıl besteleyeceğini düşünen; köklerini Anadolu’nun her bir köşesine yaymış ve o köşelerden fışkıran kaynaklarla beslenmiş ulu bir müzik çınarının portresi…
Kitap Yorumları - (2 Yorum)
Sevgili Emre Aracı, yumuşacık anlatımıyla okuyucuyu eserine çekmeyi başarmış. Cümleler, sayfalar birbirini kovalarcasına geçip gidiyor okurken…Ülkemizin sayılı bestecilerinden olan Adnan Saygun’u tüm içtenliği ve yalınlığıyla layık olduğu şekilde anlatmayı başarmış. Eğer bir besteciyi anlamak, onun eserlerini daha iyi yorumlamak istiyorsanız bu kitap yeterli bir başvuru kaynağı olabilir.
Emre Aracı’nın, ulusal kültürümüzün tanınmasına özen gösteren Yapı Kredi Yayınları arasında yeni çıkan ‘Ahmed Adnan Saygun: Doğu – Batı Arası Müzik Köprüsü’ adlı kitabı, çoksesli müzik yaşamımızda yıllarca sürüp gelen bir boşluğu dolduruyor ve Cumhuriyet ruhunun simgesi bu büyük dehamıza karşı bir türlü ödenmeyen borcu adeta bütün Türkiye adına ödüyor. Yazar, akıcı ve sürükleyici biçemiyle Saygun’un yaşam – öyküsünü, yapıtlarının yaratılma süreçleriyle birlikte ele alıp organik bir bütünlük içinde sunmuş. Böylece, büyük kompozitör kimliğini filozof ve bilgin özelliğiyle birleştiren; kendini beğenmekten uzak ve alçakgönüllü, ama nerde durduğunu ve ne istediğini çok iyi bilen; özeleştirisi amansız bir perfeksiyonist; öğrencilerini seven ve onlar tarafından sayılan, olgun ve örnek bir insan portresi çıkıyor karşımıza… Bütün haksızlık ve kıskançlıkları, arkasından sahnelenen kulis oyunlarını, ‘istenmeyen adam’ ilan edilişini, sürekli savsaklanıp dışlanışını, sessiz bir bilge ağırbaşlılığıyla karşılayan; düşmanca saldırılara yalnızca anıtsal yapıtlar yaratarak yanıt veren; hiçbir polemiğe girmeyerek, önce kısa bir süre Bartok’la birlikte, sonra da tek başına gerçekleştirdiği etnomüzikolojik araştırmalarıyla vardığı sonuçları yazılarında ve kitaplarında açık ve toksözlü bir biçimde dile getiren; Atatürk devrimlerini ömrü boyunca ödünsüz savunan; beste çalışmalarını, su içmek ve ekmek yemek gibi, acılarını dindiren bir yaşam zorunluluğu olarak algılayan; ölüm döşediğinde bile, ‘Mevlana Senfonisi’ni nasıl besteleyeceğini düşünen; köklerini Anadolu’nun her bir köşesine yaymış ve o köşelerden fışkıran kaynaklarla beslenmiş ulu bir müzik çınarının portresi…