Elinizdeki kitap, bir dörtlünün üçüncüsü. Ötekiler; "demokrasi'den Darbe'ye", "Darbe'den Muhtıra'ya" ve "Türkiye - AET İlişkileri ve Darbeler" olacak. Olacak diyorum, çünkü bunları henüz yayına hazırlayamadım, hazırlayabilecek zamanım olacak mı? Onu da bilmiyorum; çünkü şu anda 85 yaşındayım...Hemen kavrayacağınız gibi bu dörtlü, Cumhuriyet Tarihi'nin 30 yılını kapsıyor, ki ben bu süreçleri yaşadım; kimilerinin içinde fiilen, kimilerinin içinde ise bizzat yer aldım, bu nedenle tarafsız kalabilmek için hiçbirinde yorum yapamadım; belgelerin yorumunu yine belgelere bıraktım...
Dönemin aktörlerinden biri olan Ertuğrul Alatlı nın kendi hatıralarını ve tanıklıklarıyla birlikte gazete haberlerinden derlediği ve döneme ışık tutan çok kaliteli bir eser. Yakın tarihe meraklı olanların okuması gerektiğini düşünüyorrum
Bugüne kadar okuduğum en kapsamlı ve objektif 12 Eylül kitabı diyebilirim. 658 sayfa olması gözünüzü korkutmasın. Zira 12 Eylül’e giden yol bu hacimden daha az anlatılıyorsa bilin ki o eser taraflı ve belirli gelişmeleri bilinçli sümen altı eden ideolojik bir eserdir. Bu tarz onlarca kitap okudum. Ya ülkücüler mağdur gösterilip ülkeyi anarşi ortamına boğan kesimin Sol örgütler olduğu anlatılır, ya da sol örgütlerin mağduriyeti ülkücülerin faşist eylemlerine bağlanır. Yakın tarihin bu şekilde belirli olayları görmezden gelerek anlatılması yazarların siyasi görüşünün bir yansımasıdır aslında. Ertuğrul Alatlı müdahaleye tanıklık yapmış bir general. Bu durumu önsözde belirtiyor ve yorum yapmayacağının altını çiziyor. Eser 12 Mart muhtırası ile başlıyor. Yani kitap bir 12 Mart darbesi eseri değil. 12 Mart muhtırasından sonra 12 Eylül darbesi ile son buluyor. Bu süreçte ülkeyi anarşi çemberine sıkıştıran basiretsiz siyasetçilerin kendi aralarındaki iç çekişmeleri okudukça sinirleniyorsunuz. Bu başrol siyasetçileri AP genel başkanı Süleyman Demirel, CHP genel başkanı Bülent Ecevit, MHP genel başkanı Alparslan Türkeş ve MSP genel başkanı Necmettin Erbakan. O yıllardaki karmaşayı okudukça bu siyasetçilerin bu ülkede yıllarca nasıl siyaset yapabildiklerini sorgulamanız gerekiyor. Kitap 12 Eylül’e giden yolu anlatan eserlerden kronolojik alıntı ve röportajlarla ilerliyor. Bu nedenle de Tariş olaylarının yanında Kahramanmaraş olaylarını da okuyorsunuz. İki siyasi görüşünde kurtarılmış bölgeler kurarak devleti yok sayan terör olaylarını takip ediyorsunuz. Bahçelievler ve Balgat katliamlarının, Abdi İpekçi cinayetinin perde arkasındaki başrol oyuncusu Abdullah Çatlı’yı okudukça bugün hala üstü kapanmış Susurluk’u düşünüyorsunuz. Bunları neden yazdığımı da belirteyim. TRT-1’de 2008 yılı içerisinde başlayan “Şahların Labirenti” adlı bir program var. Program yakın tarihi anlatması açısından övülen bir programdı. Tamda bu kitabı okuyup bitirdiğimde ilgili programa rastladım ve geç saatte yayınlanmasına rağmen izledim. Tesadüf eseri tamda 12 Eylül’e giden sürece gelinmiş belgeselde. O kadar çok şey atlanmış ki “Müdahale” adlı eseri okumasam programının objektif bir belgesel olduğuna inanana bilirdim. Ama hayır! MHP Genel başkan yardımcısı Gün Sazak’ın öldürülmesi anlatılırken mesela CHP İstanbul milletvekili Abdullah Köseoğlu’nun öldürülmesini pas geçiliyor. Aynı yıllarda yaşanan gelişmeler olmasına rağmen Tariş olaylarından bahsedilirken Maraş olaylarından bahsedilmiyor. Program bittiğinde belgeselin danışmanının Sadi Somuncuoğlu olduğunu gördüm! İşte sevgili kitapseverler; yakın tarihin doğru analizini yapmak için her iki siyasi görüşe mensup yazarlarında kitaplarını okumak gerek. Yoksa gerçeklerle yüzleşme şansımız olamaz. Ertuğrul Alatlı’nın bu eserini bu nedenle şiddetle tavsiye ediyorum. Yorumsuz ilerleyen eserin Mahir Kaynak’ın “Türkiye’de anarşi görevini bitirdiği için 12 Eylül’de bitmiştir” yorumu da bu sürecin bir anlamda özeti aslında. Bu ülkede sağ ve sol birbirini öldürerek sadece dış güçlere hizmet etmiş, kullanılan gençlik, basiretsiz siyasetçiler nedeniyle planlanmış bir darbeye farkında olarak ya da olmayarak ön ayak olmuştur. Okuyun… Sizde bu sürecin sonucunu kendiniz oluşturun.
Kitap Yorumları - (2 Yorum)
Dönemin aktörlerinden biri olan Ertuğrul Alatlı nın kendi hatıralarını ve tanıklıklarıyla birlikte gazete haberlerinden derlediği ve döneme ışık tutan çok kaliteli bir eser. Yakın tarihe meraklı olanların okuması gerektiğini düşünüyorrum
Bugüne kadar okuduğum en kapsamlı ve objektif 12 Eylül kitabı diyebilirim. 658 sayfa olması gözünüzü korkutmasın. Zira 12 Eylül’e giden yol bu hacimden daha az anlatılıyorsa bilin ki o eser taraflı ve belirli gelişmeleri bilinçli sümen altı eden ideolojik bir eserdir. Bu tarz onlarca kitap okudum. Ya ülkücüler mağdur gösterilip ülkeyi anarşi ortamına boğan kesimin Sol örgütler olduğu anlatılır, ya da sol örgütlerin mağduriyeti ülkücülerin faşist eylemlerine bağlanır. Yakın tarihin bu şekilde belirli olayları görmezden gelerek anlatılması yazarların siyasi görüşünün bir yansımasıdır aslında. Ertuğrul Alatlı müdahaleye tanıklık yapmış bir general. Bu durumu önsözde belirtiyor ve yorum yapmayacağının altını çiziyor. Eser 12 Mart muhtırası ile başlıyor. Yani kitap bir 12 Mart darbesi eseri değil. 12 Mart muhtırasından sonra 12 Eylül darbesi ile son buluyor. Bu süreçte ülkeyi anarşi çemberine sıkıştıran basiretsiz siyasetçilerin kendi aralarındaki iç çekişmeleri okudukça sinirleniyorsunuz. Bu başrol siyasetçileri AP genel başkanı Süleyman Demirel, CHP genel başkanı Bülent Ecevit, MHP genel başkanı Alparslan Türkeş ve MSP genel başkanı Necmettin Erbakan. O yıllardaki karmaşayı okudukça bu siyasetçilerin bu ülkede yıllarca nasıl siyaset yapabildiklerini sorgulamanız gerekiyor. Kitap 12 Eylül’e giden yolu anlatan eserlerden kronolojik alıntı ve röportajlarla ilerliyor. Bu nedenle de Tariş olaylarının yanında Kahramanmaraş olaylarını da okuyorsunuz. İki siyasi görüşünde kurtarılmış bölgeler kurarak devleti yok sayan terör olaylarını takip ediyorsunuz. Bahçelievler ve Balgat katliamlarının, Abdi İpekçi cinayetinin perde arkasındaki başrol oyuncusu Abdullah Çatlı’yı okudukça bugün hala üstü kapanmış Susurluk’u düşünüyorsunuz. Bunları neden yazdığımı da belirteyim. TRT-1’de 2008 yılı içerisinde başlayan “Şahların Labirenti” adlı bir program var. Program yakın tarihi anlatması açısından övülen bir programdı. Tamda bu kitabı okuyup bitirdiğimde ilgili programa rastladım ve geç saatte yayınlanmasına rağmen izledim. Tesadüf eseri tamda 12 Eylül’e giden sürece gelinmiş belgeselde. O kadar çok şey atlanmış ki “Müdahale” adlı eseri okumasam programının objektif bir belgesel olduğuna inanana bilirdim. Ama hayır! MHP Genel başkan yardımcısı Gün Sazak’ın öldürülmesi anlatılırken mesela CHP İstanbul milletvekili Abdullah Köseoğlu’nun öldürülmesini pas geçiliyor. Aynı yıllarda yaşanan gelişmeler olmasına rağmen Tariş olaylarından bahsedilirken Maraş olaylarından bahsedilmiyor. Program bittiğinde belgeselin danışmanının Sadi Somuncuoğlu olduğunu gördüm! İşte sevgili kitapseverler; yakın tarihin doğru analizini yapmak için her iki siyasi görüşe mensup yazarlarında kitaplarını okumak gerek. Yoksa gerçeklerle yüzleşme şansımız olamaz. Ertuğrul Alatlı’nın bu eserini bu nedenle şiddetle tavsiye ediyorum. Yorumsuz ilerleyen eserin Mahir Kaynak’ın “Türkiye’de anarşi görevini bitirdiği için 12 Eylül’de bitmiştir” yorumu da bu sürecin bir anlamda özeti aslında. Bu ülkede sağ ve sol birbirini öldürerek sadece dış güçlere hizmet etmiş, kullanılan gençlik, basiretsiz siyasetçiler nedeniyle planlanmış bir darbeye farkında olarak ya da olmayarak ön ayak olmuştur. Okuyun… Sizde bu sürecin sonucunu kendiniz oluşturun.