Ortaçağ NedirOrtaçağ, son yıllarda ülkemiz gündemini iyiden iyiye işgal eden bir kavram. Epeyi zaman da işgal edeceğe benzemektedir. Aynı coğrafyada yaşadığımız, aynı dili konuşup, aynı dine iman ettiğimiz ve aynı soydan geldiğimiz bir grup insan sürekli Ortaçağ'a dönmek istemediğini beyan edip duruyor. Zaman zaman Ortaçağ'a dönmektense ölümü tercih edeceklerini söylemektedirler. Nedir bu Ortaçağ? Nedirden de öte bu Ortaçağ denilen dönem neden dönmektense ölümün dahi tercih edildiği bir dönemdir. Ortaçağ'da neler olmuştur? Veya Ortaçağ her toprak parçasında, her insan topluluğunda aynı şeylerin tekrarlandığı bir dönem midir? Soruları çoğaltmak mümkün.
Ortaçağ’a özel bir ilgi duyarım. Bu kitapta beni ilk cezbeden, bilinen bir ticari olgu olmasına rağmen, kitabın başlığı oldu. Ortaçağ’ı özlemek ne demekti. Ben de bazen ortaçağı özlüyordum ve bu kitap düşündüklerimi daha iyi açıklamama yardımcı olabilecekti. Kitap elime geçip de ilk sayfaları okumaya başladığımda, temel konunun, ortaçağ’da müslümanların tüm dünyaya nur saçması ve hıristiyanların karanlıklar içinde pis, işkencelerle dolu bir hayat sürmesi idi. kişisel bir yayın olması dolayısıyla yazar birçok yerde yorumunu kullanmıştır. Ortaçağ’da hıristiyanların nasıl bir karanlık dönem içerisinde olduğunu, islami yaklaşımla ortaya koyan bir kitap.
bize öğretilen avrupanın gelişmişliğini modernliğini kendi insanlarının çalışmaları sonucu geldiğini kafamıza kazımışlardı.ancak avrupa modernitesinin ilk temellerinin müslümanların attığı gerçeğini hiçbir zaman gösterilmemişti.bu kitap avrupanın müslüman bilim adamlarının nasıl üstünü kapatıldığı çok iyi bir biçimde ele almış.
Üç ciltten oluşan bu dev araştırmayı okumanızı hararetle okumanızı tavsiye ederim. Kitabın dizaynı da o denli güzel ki; birinci ciltte Avrupa’nın karanlık dönemini, ikinci ciltte ise aynı çağda İslam dünyasının bilimsel çalışmalarla insanlığı nasıl nura boğduğunu anlatıyor. Üçüncü ciltte İslam dünyası ve Avrupa’yı karşılaştırarak aradaki MEDENİYET farkını okurun beynine kazıyor Fikret Oğuztürk bu görkemli eserinde. Bir yerden bulup okuyun derim mutlaka. Çok şey kazanacaksınız…
Kitapta Ortaçağ ile ilgili binlerce örnek var Avrupa’nın vahşetine ve İslam Aleminin insanlığa hediye ettiği güzelliklere dair. Kitaptaki bilgiler tamamen dipnotlarla ve muteber kaynaklarla desteklenmiş. Kitabı okuyunca insanlık tarihinin yeniden yazılmasını ve bilim tarihi kitaplarının sorgulanarak yanlışların düzeltilmesi gerektiğini anlıyoruz. Bediüzzaman’ın ifadesiyle “Maatteessüf, güzel şeylerimiz gayr-ı müslimler eline geçtiği gibi, güzel olan ahlâklarımızı da yine gayr-ı müslimler çalmışlar. Güya bir kısım içtimaî ahlâk-ı âliyemiz yanımızda revaç bulmadığından, bize darılıp onlara gitmiş. Ve onların bir kısım rezâili, kendileri içinde çok revaç bulmadığından cehaletimizin pazarına getirilmiş.” Biz geçmişimizi okumamışız ve merak etmemişiz, Avrupalılar çalmışlar. Biz geçmişimizle olan bağlarımızı kopardığımızdan onlar şanlı tarihimizi yağmalamışlar. Kimi güzellikleri çalmış, kimini unutturmuş, kimi rezaletlerini bize yamamışlar. Kendilerindeki geriliği ve ahlaksızlığı üzerimize atmış, bizi bağnazlık, cehalet, sefahat, sefalet ve tembellikle suçlamışlar. Zülûmatlı aydınlarımız da bunları alıp baş tacı etmiş ve bunlara alkış tutmuşlardır.Okuyunca abartmadığımı anlayacaksınız…
Kitap Yorumları - (4 Yorum)
Ortaçağ’a özel bir ilgi duyarım. Bu kitapta beni ilk cezbeden, bilinen bir ticari olgu olmasına rağmen, kitabın başlığı oldu. Ortaçağ’ı özlemek ne demekti. Ben de bazen ortaçağı özlüyordum ve bu kitap düşündüklerimi daha iyi açıklamama yardımcı olabilecekti. Kitap elime geçip de ilk sayfaları okumaya başladığımda, temel konunun, ortaçağ’da müslümanların tüm dünyaya nur saçması ve hıristiyanların karanlıklar içinde pis, işkencelerle dolu bir hayat sürmesi idi. kişisel bir yayın olması dolayısıyla yazar birçok yerde yorumunu kullanmıştır. Ortaçağ’da hıristiyanların nasıl bir karanlık dönem içerisinde olduğunu, islami yaklaşımla ortaya koyan bir kitap.
bize öğretilen avrupanın gelişmişliğini modernliğini kendi insanlarının çalışmaları sonucu geldiğini kafamıza kazımışlardı.ancak avrupa modernitesinin ilk temellerinin müslümanların attığı gerçeğini hiçbir zaman gösterilmemişti.bu kitap avrupanın müslüman bilim adamlarının nasıl üstünü kapatıldığı çok iyi bir biçimde ele almış.
Üç ciltten oluşan bu dev araştırmayı okumanızı hararetle okumanızı tavsiye ederim. Kitabın dizaynı da o denli güzel ki; birinci ciltte Avrupa’nın karanlık dönemini, ikinci ciltte ise aynı çağda İslam dünyasının bilimsel çalışmalarla insanlığı nasıl nura boğduğunu anlatıyor. Üçüncü ciltte İslam dünyası ve Avrupa’yı karşılaştırarak aradaki MEDENİYET farkını okurun beynine kazıyor Fikret Oğuztürk bu görkemli eserinde. Bir yerden bulup okuyun derim mutlaka. Çok şey kazanacaksınız…
Kitapta Ortaçağ ile ilgili binlerce örnek var Avrupa’nın vahşetine ve İslam Aleminin insanlığa hediye ettiği güzelliklere dair. Kitaptaki bilgiler tamamen dipnotlarla ve muteber kaynaklarla desteklenmiş. Kitabı okuyunca insanlık tarihinin yeniden yazılmasını ve bilim tarihi kitaplarının sorgulanarak yanlışların düzeltilmesi gerektiğini anlıyoruz. Bediüzzaman’ın ifadesiyle “Maatteessüf, güzel şeylerimiz gayr-ı müslimler eline geçtiği gibi, güzel olan ahlâklarımızı da yine gayr-ı müslimler çalmışlar. Güya bir kısım içtimaî ahlâk-ı âliyemiz yanımızda revaç bulmadığından, bize darılıp onlara gitmiş. Ve onların bir kısım rezâili, kendileri içinde çok revaç bulmadığından cehaletimizin pazarına getirilmiş.” Biz geçmişimizi okumamışız ve merak etmemişiz, Avrupalılar çalmışlar. Biz geçmişimizle olan bağlarımızı kopardığımızdan onlar şanlı tarihimizi yağmalamışlar. Kimi güzellikleri çalmış, kimini unutturmuş, kimi rezaletlerini bize yamamışlar. Kendilerindeki geriliği ve ahlaksızlığı üzerimize atmış, bizi bağnazlık, cehalet, sefahat, sefalet ve tembellikle suçlamışlar. Zülûmatlı aydınlarımız da bunları alıp baş tacı etmiş ve bunlara alkış tutmuşlardır.Okuyunca abartmadığımı anlayacaksınız…