İkinci Dünya Savaşı sonunda Fransa'ya renk ve bütün dünyaya ses veren Jean-Paul Sartre'ın (1905-1980) yaşamöyküsünün, peş peşe sıralanmış bir reddedişler bütünü olduğu ileri sürülebilir. Tanrıyı, kurulu düzenlerin tümünü, bu arada aileyi, klasik anlamıyla edebiyatçıyı, filozofu, eylem adamını, sayısız dostlukları, partileri, kalıplaşmış düşünceleri reddettiği gibi,1964 yılında layık görüldüğü Nobel Edebiyat Ödülünü de reddetmiştir. Sartre'ın, edebiyat alanında kaleme aldığı yapıtları arasında önemli bir yeri olan Özgürlüğün Yolları başlıklı dizi romanı üç kitaptan oluşuyor: Akıl Çağı, Yaşanmayan Zaman ve Yıkılış. Tümü 1945-1949 yılları arasında yayımlanan bu üç romanın 1945 yılında yayımlanan ilk ikisi, anlamlı farklılıklarıyla İkinci Dünya Savaşı'nın yol açtığı altüst oluşu sergiler. Dizinin ilk kitabı olan ve 1941'de bitirilen Akıl Çağında, 1937-1938 yıllarının aldatıcı iyimserliği içinde, iki gün süresince kendilerini arayan ve kendilerinden kaçan, çok içe dönük birkaç kişisel yaşamın sınırlı çerçevesi içinde süregiden arayışlar anlatılır.
Adamımız Mathieu Delarue, daha romanın başında kendisiyle ilgili çok önemli bir bilgi verir. Bir dilenciyle konuşuyor, mevzu İspanya İç Savaşı.
“‘Yemin ederim ki oraya gitmek istiyordum. Ama işimi yoluna koyamadım.'” (s. 9)
Mathieu ve Sartre 1905 doğumlu. İkisi de bir lisede felsefe öğretmeni. Benzerlikleri geçiyorum. Mathieu, kendi erdemleriyle, kendi doğrularıyla ağzına kadar dolu, kendisinin dışına çıkmayan ve 35 yıllık hayatını bu şekilde geçirmiş bir karakter. Özgür. Kendini hayatına, davranışlarının sonucuna zincirleyebilecek, bu sebeple hayatının ziyan olduğunu düşünecek kadar özgür bir insan. Özgürlükle karakterin çatışmalarının, birleşmelerinin ve hiçbir şekilde yenilenmeyişlerinin ayaklı ispatı.
Yedi yıllık sevgilisi Marcelle hamile. Mathieu, romanın başlarında Marcelle’i ziyaret ediyor ve eski fotoğraflara bakıyorlar. Mathieu, Marcelle’e o günleri arayıp aramadığını soruyor. Cevap aha:
“O zamanları mı, hayır; elde edebileceğim hayatı arıyorum sadece.” (s. 12)
Şimdi bu iki alıntıyı birleştirirsek şu çıkıyor ortaya: Mathieu, hayatı kendisini pek bir yere sürüklemesin diye harekete geçmemekte direnen, değişkenliğe karşı olan, kendi özgürlük anlayışınca hareket eden ve bağ kurmaktan uzak duran bir adam. Marcelle ise sabit değil; istekleri, arzuları var ve hayatını arıyor. “Kendimi tanımak beni pek o kadar ilgilendirmiyor.” (s. 19)
Ardından hiçbir şey olmamanın değil, istediği gibi yaşamanın peşinde olduğunu söylüyor Mathieu. Varoluşla bir sıkıntısı yok, en azından dış dünyanın saçmalığını, absürdlüğünü irdeleyip o bakış açısından görmüyor kendisini. Olay tamamen kendi özüyle alakalı, özden önce gelen bir varoluş yok.
Lola’nın Mathieu hakkındaki yorumu. Kitaptaki en geniş yorum sanıyorum. Sartre’ın aydınlar üzerine pek çok düşüncesi var, diğer kitaplarında da bunlardan bol bol bulabiliriz. Bu kitapta yer alanı şu:
“‘Hepiniz birbirinize benzersiniz. Ah, siz aydınlar; her şey yıkılıyor, herkes kaçıp gidiyor, silahlar neredeyse kendi kendine patlayacak ve siz durmuş sakin ve telaşsız inanmaya hakkınız olduğunu iddia ediyorsunuz.'” (s. 166)
Görüşlere inanmak. Kendini eğip bükemeyen bir adamın politik görüşleri kendine uydurmaya çalışası mümkün, lakin Mathieu’de mümkün değil. Çünkü adam öyle bir adam değil. Serinin ilk kitabı işte, süper.
20. yüzyılın en önemli düşünürlerinden olan Jean-Paul Sartre‘ın Akıl Çağı adlı romanı Özgürlük Yolları başlıklı roman dizi üçlemesinin ilk kitabı. Dizinin devamındaki kitaplar ise Yaşanmayan Zaman ve Yıkılış.
Romanda birbirinden çok farklı karakterlerin kendi içlerinde verdikleri varoluş mücadelesi anlatılsada; ana karakterimiz felsefe öğretmeni sevgili Mathieu’nun kimseye benzememek, özgürlüğüne dokundurmamak uğruna kimine göre kazanış ama çoğunluğuyla kaybedişlerini anlatıyor.
“Özgürlük Yolları” serisinin ilki olan “Akıl Çağı” romanında Sartre; varoluşçuluk akımını, hem kendilerini arayan hem de kendilerinden kaçan birkaç kişinin hayatı etrafında tüm ayrıntılarıyla ifade etmektedir.
Kitap Yorumları - (5 Yorum)
Adamımız Mathieu Delarue, daha romanın başında kendisiyle ilgili çok önemli bir bilgi verir. Bir dilenciyle konuşuyor, mevzu İspanya İç Savaşı.
“‘Yemin ederim ki oraya gitmek istiyordum. Ama işimi yoluna koyamadım.'” (s. 9)
Mathieu ve Sartre 1905 doğumlu. İkisi de bir lisede felsefe öğretmeni. Benzerlikleri geçiyorum. Mathieu, kendi erdemleriyle, kendi doğrularıyla ağzına kadar dolu, kendisinin dışına çıkmayan ve 35 yıllık hayatını bu şekilde geçirmiş bir karakter. Özgür. Kendini hayatına, davranışlarının sonucuna zincirleyebilecek, bu sebeple hayatının ziyan olduğunu düşünecek kadar özgür bir insan. Özgürlükle karakterin çatışmalarının, birleşmelerinin ve hiçbir şekilde yenilenmeyişlerinin ayaklı ispatı.
Yedi yıllık sevgilisi Marcelle hamile. Mathieu, romanın başlarında Marcelle’i ziyaret ediyor ve eski fotoğraflara bakıyorlar. Mathieu, Marcelle’e o günleri arayıp aramadığını soruyor. Cevap aha:
“O zamanları mı, hayır; elde edebileceğim hayatı arıyorum sadece.” (s. 12)
Şimdi bu iki alıntıyı birleştirirsek şu çıkıyor ortaya: Mathieu, hayatı kendisini pek bir yere sürüklemesin diye harekete geçmemekte direnen, değişkenliğe karşı olan, kendi özgürlük anlayışınca hareket eden ve bağ kurmaktan uzak duran bir adam. Marcelle ise sabit değil; istekleri, arzuları var ve hayatını arıyor. “Kendimi tanımak beni pek o kadar ilgilendirmiyor.” (s. 19)
Ardından hiçbir şey olmamanın değil, istediği gibi yaşamanın peşinde olduğunu söylüyor Mathieu. Varoluşla bir sıkıntısı yok, en azından dış dünyanın saçmalığını, absürdlüğünü irdeleyip o bakış açısından görmüyor kendisini. Olay tamamen kendi özüyle alakalı, özden önce gelen bir varoluş yok.
Lola’nın Mathieu hakkındaki yorumu. Kitaptaki en geniş yorum sanıyorum. Sartre’ın aydınlar üzerine pek çok düşüncesi var, diğer kitaplarında da bunlardan bol bol bulabiliriz. Bu kitapta yer alanı şu:
“‘Hepiniz birbirinize benzersiniz. Ah, siz aydınlar; her şey yıkılıyor, herkes kaçıp gidiyor, silahlar neredeyse kendi kendine patlayacak ve siz durmuş sakin ve telaşsız inanmaya hakkınız olduğunu iddia ediyorsunuz.'” (s. 166)
Görüşlere inanmak. Kendini eğip bükemeyen bir adamın politik görüşleri kendine uydurmaya çalışası mümkün, lakin Mathieu’de mümkün değil. Çünkü adam öyle bir adam değil. Serinin ilk kitabı işte, süper.
20. yüzyılın en önemli düşünürlerinden olan Jean-Paul Sartre‘ın Akıl Çağı adlı romanı Özgürlük Yolları başlıklı roman dizi üçlemesinin ilk kitabı. Dizinin devamındaki kitaplar ise Yaşanmayan Zaman ve Yıkılış.
Romanda birbirinden çok farklı karakterlerin kendi içlerinde verdikleri varoluş mücadelesi anlatılsada; ana karakterimiz felsefe öğretmeni sevgili Mathieu’nun kimseye benzememek, özgürlüğüne dokundurmamak uğruna kimine göre kazanış ama çoğunluğuyla kaybedişlerini anlatıyor.
“Özgürlük Yolları” serisinin ilki olan “Akıl Çağı” romanında Sartre; varoluşçuluk akımını, hem kendilerini arayan hem de kendilerinden kaçan birkaç kişinin hayatı etrafında tüm ayrıntılarıyla ifade etmektedir.
Harika bir kitap ilgiyle okudum