Telif Bildirimi ve Kitap Kaldırma İstekleri İçin
Antik Çağ’da Küçük Asya: Hititlerden Constantinus’a

Kategori: Tarih Yazar: Elmar Schwertheim Yayınevi: Runik Kitap

Antik Çağ’da Küçük Asya: Hititlerden Constantinus’a

Tanıtım Bülteni
Küçük Asya kavramı, bir devleti veya başka bir siyasi yapıyı değil, bir bölgeyi ifade eder. Antik Çağ’da Küçük Asya, bir süreliğine Hititler, Persler ve Romalılar gibi güçlü halkların iktidar alanında yer aldı. Fakat bu halkların hâkimiyet bölgesi, sadece Küçük Asya ile sınırlı değildi, aksine bunun çok daha ötesine uzanıyordu. Diğer taraftan, zaman zaman İonialılar, Lydialılar, Phrygialılar, Karialılar ve Kilikialılar gibi yerel halklar, bu bölgenin bazı alanlarını aynı anda kontrol etmişlerdir. Geriye dönüp bakıldığında Küçük Asya, bin yıldan fazla bir süredir çeşitli güç çıkarlarının odağı, büyük orduların geçiş alanı fakat her şeyden önce, çok farklı kültürlerin kaynaşma noktası olarak görülmektedir. Siyasi, kültürel ve dini çeşitlilik bakımından eşsiz bir önem arz eden bu bölgenin korunmuş antik kaynakları da buna paralel olarak zengin ve çeşitlidir. Elmar Schwertheim, yıllardır Küçük Asya tarihini araştırmakta ve bu kitapta bölgenin temel özelliklerini kısa ve genel hatlarıyla, anlaşılabilir bir şekilde özetlemektedir.Elmar Schwertheim, Münster Westfälische Wilhelm Üniversitesinde Eski Çağ Tarihi Profesörü olarak ders vermiştir ve burada bulunan Küçük Asya Araştırma Merkezinde çalışmaktadır.
Satıcı Kitap Adı Bağlantı
Trendyol Antik Çağ’da Küçük Asya: Hititlerden Constantinus’a Satın Al
Kitapyurdu Antik Çağ’da Küçük Asya: Hititlerden Constantinus’a Satın Al
D&R Antik Çağ’da Küçük Asya: Hititlerden Constantinus’a Satın Al
Idefix Antik Çağ’da Küçük Asya: Hititlerden Constantinus’a Satın Al
BKM Kitap Antik Çağ’da Küçük Asya: Hititlerden Constantinus’a Satın Al
Hepsiburada Antik Çağ’da Küçük Asya: Hititlerden Constantinus’a Satın Al
Nadir Kitap Antik Çağ’da Küçük Asya: Hititlerden Constantinus’a Satın Al
N11 Antik Çağ’da Küçük Asya: Hititlerden Constantinus’a Satın Al
Amazon Türkiye Antik Çağ’da Küçük Asya: Hititlerden Constantinus’a Satın Al
Kitap Adı Format Boyut Bağlantı
Antik Çağ’da Küçük Asya: Hititlerden Constantinus’a PDF 6.23 MB İndir
Antik Çağ’da Küçük Asya: Hititlerden Constantinus’a EPUB 6.96 MB İndir
Antik Çağ’da Küçük Asya: Hititlerden Constantinus’a MOBI 5.49 MB İndir
Antik Çağ’da Küçük Asya: Hititlerden Constantinus’a ODF 5.86 MB İndir
Antik Çağ’da Küçük Asya: Hititlerden Constantinus’a DJVU 7.32 MB İndir
Antik Çağ’da Küçük Asya: Hititlerden Constantinus’a RAR 4.76 MB İndir
Antik Çağ’da Küçük Asya: Hititlerden Constantinus’a ZIP 4.39 MB İndir

ALTERNATİF İNDİRME LİNKLERİ

Kitap Adı Format Boyut Bağlantı
Antik Çağ’da Küçük Asya: Hititlerden Constantinus’a PDF 6.23 MB İndir

Benzer Kitaplar




Kitap Yorumları - (5 Yorum)


Kitap hakkında naçizane fikirlerimi belirtmeden önce (ve çoğu kez yaptığım gibi) yazar hakkında birkaç karalama yapmayı, böyle eserlerin tercih edilip edilmemesi noktasında önemli olduğu kanaatinde olduğumdan, gerekli görüyorum. Bu noktada son derece şanslı olduğumuzu hemen belirtmeliyim; çünkü Elmar Schwertheim bir Antik Çağ tarihçisi olduğu kadar aynı zamanda Münster Üniversitesi “Küçük Asya Araştırma Merkezi”nde de bir dönem başkanlık yapmış, Küçük Asya epigrafisine hâkim ve bizzat sahada çalışmalar yürütmüş önemli bir araştırmacıdır.

Kitaba gelecek olursak; “Önsöz” ve “Dizin” de dahil olmak üzere 13 bölümden oluştuğunu söyleyebileceğimiz bu minik kitabımız, hacmine nazaran çok ciddi ve geniş konuları 128 sayfaya sığdırabilmeyi başarmıştır. Elbette bu kitabın bir giriş kitabı olarak nitelendirilmesi gerektiğini hatırlatmalıyım. Aksi halde; yalnızca “Hitit” yahut “Roma” dönemlerinin bile onlarca ciltlik çalışmaların konusu olduğu unutulmamalıdır. Kitap, ilk yerleşmelerin göründüğü MÖ 10.000’li yıllardan başlayıp, Constantinus’a kadar belli başlı olaylar nezdinde ilerleyen bir konu bütünlüğüne sahiptir. Elbette tamamen olaylar yığınından ibaret değildir ki bence kitabın en büyük artılarından biri de kesinlikle budur. Yer yer kültürel ve toplumsal anlatıların yanında yazarın kişisel yorumları da kitabı daha yararlı bir hâle getirmiştir. Tüm bunların (çok olmamak kaydıyla) arkeolojik materyal ve harita ile desteklendiğini de söyleyebilirim.

Genel olarak kitabı son derece başarılı bulduğumu itiraf etmeliyim. Özellikle içinde yaşadığımız coğrafyayı düşünecek olursak bence hemen hepimizin, aslında en çokta bizi ilgilendiren, bu küçük kitabı okumasını şiddetle tavsiye ederim. Elbette kitabı bu denli başarılı bulmamızın bir nedeni de çevirmen “Hülya Yavuz Akçay”ın temiz ve akıcı çevirisidir, teşekkür ederiz emeği için. Kitabın aslen Almanya’nın önemli yayın gruplarından biri olan “Verlag”dan 2005 ve 2011’de yani iki kez neşredildiğini de hatırlatalım. Dolayısıyla elinizdeki kitabı telifi geçmiş ve yaklaşık 100 yıl önce yayınlanmış kitaplar ile karıştırmamak gerek, görece güncel olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle inceleme konusu benzer olan bu tip kitapların (tarih, antropoloji, arkeoloji vb) güncelliği son derece önemli bir konudur; hemen her sene bulunan yeni maddi kültür ögeleri daha önceden doğru olarak varsaydığımız birçok meselenin yeniden ele alınmasını zorunlu hâle getirebiliyor. Son olarak Runik Kitap’a ve tüm ekibe de teşekkürlerimi sunmak istiyorum, çok kısa sürede harika işler yaptınız!

Herkese bol kitaplı, sağlıklı günler!


Üzerinde yaşadığımız güzel Anadolu’muza Küçük Asya denmektedir. Anadolu, Asya ve Avrupa’nın birleşim noktasındaki stratejik konumu nedeniyle, tarih öncesi çağlardan beri birçok medeniyetin beşiği olmuştur. Sümer, Asur, Hitit, Yunan, Lidya, Kelt, Pers, Roma, Doğu Roma (Bizans), Selçuklu ve Osmanlı gibi onlarca medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Anadolu, Hristiyanlığın ilk doğduğu ve geliştiği topraklardan biridir. İşte araştırmacımız Elmar Schwertheim de kitapta Küçük Asya’nın tarihine dair bilgileri tam bu noktada sonlandırır.

Antik Çağ’dan başlayıp Constantinus’a kadar olan tarihi, kısa anekdotlarla okurken yaşadığımız toprakların kıymetini bilmek gerektiğini düşünüyorum. Arkeoloji’ye meraklı biri olarak ülkemdeki tarihi eserlerin hangi uygarlıklarca, hangi amaçlarla yapıldığını öğrenmek bana büyük keyif veriyor. Ki bu topraklar için insanlar ne mücadeleler vermişler. Büyük İskender’in Perslerle uzun savaşları sonucunda Küçük Asya’yı fethetmesi bunun en güzel örneklerindendir.

Schwertheim, Küçük Asya’yı bizlere aktarırken tarihi kaynak olarak Homeros, Heredot, Strabon, Plutarkhos gibi pek çok tarihi kişilikten de faydalanmıştır. Böylece kitabı okurken hiç sıkılmıyorsunuz. Hatta tatil amaçlı gezip gördüğümüz yerlerin tarihini öğrenince eseri okumanın keyfi de artıyor.


Küçük Asya’yı içine alan ve günümüzde Anadolu’nun neredeyse yarısının, Fırat ile Dicle sahasının bir bölümünün anlatıldığı bu eserde, şu an üzerinde yaşadığımız toprakları yeniden keşfetme imkanı bulacaksınız. Yeniden keşfetme derken, zira Küçük Asya ilk defa farklı bir bakış açısıyla ve detaylandırılarak anlatılmaktadır. Söz konusu çalışmanın bize vermiş olduğu en önemli bilgilerden birisi de Küçük Asya’da binlerce yıl önce de, farklı toplulukların bir arada huzur içerisinde yaşamış olduklarıdır.

Öte yandan, Küçük Asya’nın sakinleri farklı dilleri konuşsa da ve farklı dinlere de mensup olsalar da birbirleriyle gayet uyum içerisinde oldukları da göze çarpmaktadır. Fakat bu huzur dolu ortam garip biçimde ve hâlâ açıklanamayan nedenlerden ötürü MÖ 16. yüzyılda son bulurken geride soru işaretleri de bırakmakta. Yazar, tamda burada bir sorgulamaya girerken Küçük Asya’nın geçmişteki ev sahiplerini de anlatmaktan geri durmuyor. Bunlardan bazıları ise Asurlular, Hititler, Phrygialılar, Lydialılar ve Persliler.

Çalışmaya ilave edilen kimi görseller, meseleyi daha anlaşılır hale getirmektedir. Okur, en azından bir şekilde geçmişte yaşanılanları bu görsellerle canlandırma imkânı bulmaktadır. Antik Çağ’da, Adana, Tokat, Amasya ve Kayseri gibi şehirlerde kurulmuş olan “şehir devletleri”nden de bahsedilen eserde okur sadece “Küçük Asya”da kalmıyor, Ege’nin karşı sahillerine, Makedonya’ya, Roma’ya, Atina’ya yolculuk yaparken, bir anda kendisini Hazar Denizi kıyılarında da bulabiliyor.

Antik Çağ’a ilgi duyanların, Küçük Asya’nın ilk defa bu kadar derli toplu anlatıldığı bu çalışmayı ellerinin altında tutabileceğine emin olabiliriz. Diğer yandan konuya yabancı okura ise, en azından Antik Çağ’a ilişkin okumalarına başlangıç veya giriş seviyesi olarak, anlatmaya çalıştığımız bu eseri tavsiye ediyoruz.


Yeryüzünde bazı coğrafyalar vardır ki ehemmiyetleri hiçbir zaman inkâr edilemez. Coğrafyanın önem derecesini arttıran etmenlerden birisi de geçmişte üzerinde yaşayan insan topluluklarıyla ilintilidir. Kat kat birbirlerinin üzerine gelerek toprağın kültürel birikimini zenginleştiren medeniyetler, uygarlığın ortak hafızasına eşi bulunmaz katkılar yaparlar. Bu anlamda Anadolu coğrafyası “Medeniyetler Beşiği” yakıştırmasına mazhar olacak kadar köklü bir tarihi birikime sahiptir. Kültürel hazinenin bolluğu Anadolu’yu merkeze alan araştırmacı sayısını arttırdığı gibi, her geçen gün kütüphanelere eklenen eser sayısı da bununla doğru orantılı olarak artmaktadır. Halen araştırmacılara Anadolu coğrafyası hususunda büyük iş düşmektedir. Batılı araştırmacıların, oryantalizmin etkisiyle son yüzyıllarda Doğu başta olmak üzere, Asya’nın giriş kapısı diyebileceğimiz Anadolu-Küçük Asya üzerine sonu gelmez bir araştırma azimleri söz konusudur.
Elmar Schwertheim de kendisinden önceki pek çok Batılı araştırmacı gibi Anadolu’ya hususi ilgi göstermiş, Antik Çağ’da Küçük Asya isimli kitabıyla Hititlerden Roma İmparatoru Constantinus’a kadar olan dönemi ana hatlarıyla anlatmıştır. Schwertheim, 1990 yılından beri Anadolu arkeoloji ve tarihiyle ilgili çalışmalarını, Münster Üniversitesi Küçük Asya Araştırma Birimi başkanı olarak devam ettirmektedir.
Alman yazar, medeniyet açısından önemli bir coğrafyayı Antik Çağ’dan itibaren okurlarına layıkıyla anlatmayı hedef edinmiştir. Schwertheim’in eseri genel geçer bilgi kazandırmak iddiasını gösteriyor olmasına karşın, her cümlenin altından adeta sayfalar dolusu bilgi fışkırıyor. Hatta bazen okur öyle bir izlenime kapılabilir ki kitabın çapı bardak, Schwertheim’in anlattıkları ise okyanus olur.
Arkeoloji ve prehistoryaya meraklı okurun satır aralarında çok şey bulacağı su götürmez bir gerçek. Yazar yeri geldiğinde terminolojik ifadelere başvurmaktan ya da coğrafyaya derinlemesine nüfuz ederek, Anadolu’daki yerleşimlerin eski çağlarda kullanılan isimlerini sıralamaktan çekinmez. Okurun illaki Anadolu’nun tarihsel coğrafyasına tüm yönleriyle hâkim olması şart değildir. Fakat anlatılanların layıkıyla bilinebilmesi için kitabın sonundaki haritaya sık sık müracaat edilmesi gerekiyor.
Tabii eserde okurun çabasına katkı sunmak babında bazı çalışmalar da yapılabilirdi. Örneğin Anadolu coğrafyasından bir bölge izah edilirken, verilen eski isimlendirmenin yanına “bugünkü” kelimesiyle başlayan yer açıklaması eklenebilirdi. Ya da notlandırmalarla okurun konuya ve coğrafyaya daha fazla vakıf olması sağlanabilirdi. Sözkonusu eserde okurun işini kolaylaştıracak hiçbir şey yok denilemez. Örneğin kitabın sonundaki harita Anadolu’nun tarihsel coğrafyasına dair güzel ayrıntıları gösteriyor. Zaten kitabın çapı düşünüldüğünde tasavvur edilen kolaylıkların görülmemesi normal karşılanabilir. Bilindiği üzere kitapta ele alınan her bir medeniyet ayrı bir kitabın konusu olabilir.
Kitapta Küçük Asya’ya misafir olmuş medeniyetler kronolojik sıraya göre ele alınmıştır. Asurlar, Hititler, Frigyalılar, Lidyalılar, Helenistik Medeniyet, Galatlar, Diadoklar, Partlar, Sasaniler, Gotlar ve Romalılar ayrı başlıklar altında anlatılmıştır. Bu medeniyetlerin ele alınmasında ilk dikkat çeken özellik yoğun bir siyasi anlatının olduğu gerçeğidir. Siyasi anlatının yoğunluğu eldeki materyalle izah edileceği gibi yazarın tercihine de bağlanabilir. Tabii sadece siyasi bir anlatıdan söz edilemez. Bahsedilen medeniyetler ele alınırken ayrı başlıklar altında farklı konulara yer verilmiştir. Misal Yunan dönemi anlatılırken, Efes ve Milet şehirlerinin tarihlerinden bahsedilmiştir. Yine din tarihi adı altında Mithras, Ana Tanrıça Kültleri ve Hristiyanlık detaylı şekilde anlatılmıştır.
Siyasi tarihe nazaran kültür tarihine az yer verilmesine karşın özel başlıklar altında değinilen konular oldukça ilgi çekicidir. Misal Küçük Asya’da hükümdar kültü hakkında verilen bilgiler kitabın ana yönelimi düşünüldüğünde farklılık arz eden bir yapıya sahiptir. Yine Küçük Asya’nın önemli kavşak noktaları kültürel izler vasıtasıyla takip edilmiş, yer yer şahıslara (Büyük İskender, 6. Mithradates, Sezar, Antonius, Augustus, Büyük Konstantin) indirgenerek dönem analizi yapılmıştır. Döneminde Tanrı diye tapılan bahsedilen hükümdarların ayrı başlıklar altında ele alınması düşünüldüğünde; pek de abes değildir.
Tarih Öncesi ve Antik Çağ gibi insanlığın az bilinen dönemleri mevzu olduğunda, kaynakların kısıtlılığından dem vurulur. Fakat Schwertheim’in anlatısı dikkatle incelendiğinde hiç de kaynak sıkıntısının olduğu anlaşılmıyor. Zira arkeolojik malzemeler ve ilk yazılı kaynaklar yazar tarafından çok iyi takip edilmiş. Efsanelerin ve destanların farklı versiyonlarını yeri geldiğinde ayrı ayrı kullanıyor. Bu anlamda yazılı kaynaklarla sözlü kaynakların iyi bir sentezle sunulduğu söylenebilir. Özellikle yazarın, dönemi ve Küçük Asya coğrafyasını anlatan Herodot, Strabon, Ksenephon vb. kaynakları çok iyi özümsediği yazdıklarından anlaşılıyor.
Schwertheim’in yorumunun doyurucu bir şekilde zuhur ettiği ilk aşamada dikkat çekiyor. Yazar bazen “bilinmiyor”, “aydınlatılmamış” gibi tabirleri kullanmaktan da çekinmezken, kimi zaman da fikrini kesin bir şekilde belirtmekten geri durmuyor. Özellikle Hint-Avrupa dil ailesinin sınırlarını Batılı anlayışa uygun şekilde medeniyetleri damgalamak için kesin bir şekilde kullanır. Dönemle ve coğrafya ile ilgili tartışmalı mevzulara girmeden tezini okura sunuyor. Son tahlilde yazarın yorumları veya tezleri yerine; ilginç, ilgi çekici ve garip sayılabilecek bilgi kırıntılarının daha çok akılda kaldığını belirtmek gerekiyor.
Biçim hakkında birkaç kelam etmek gerekirse; eserin iyi bir çevirinin ürünü olduğu, akıcı bir dille vücuda geldiği görülüyor. Her ne kadar, yabancı isimlendirmelerden doğan ağır bir anlatım eserde göze çarpsa da bunun anlatımı bozduğu savunulamaz. Ayrıca eserin editoryal olarak işin ehli tarafından süzgeçten geçirildiğini söylemek gerekiyor.
Sonuç olarak, Asya ve Avrupa arasında eşsiz bir köprü görevi gören ve birçok medeniyetin göçler yoluyla geçtiği, konakladığı Küçük Asya coğrafyası dünya medeniyeti ve tarihi açısından çok önemlidir. Yazarın da belirttiği gibi: “tıpkı bir köprünün değerini üstünden geçince anladığımız gibi, Küçük Asya kültürünün önemini de ancak sonraki dönemlere etkisine baktığımızda kavrayabiliriz(s.93).” Küçük Asya’daki her bir medeniyetin zincirleme bir reaksiyonla bir sonrakine etki ederek, insanlık kültür ve medeniyetine katkılar sağladığı malumdur. Ayaklarımızın altındaki toprağın kıymetini idrak edebilmek için; bu tarz eserlerin sindirilerek okunması zaruridir.


Güzel bir kitap. Küçük Asya tarihinin önemli dönemlerini özet olarak anlatmış. Ayrıca Küçük Asya kültürü ve inançları hakkında da bilgiler veriyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

*

*