Dünya tarihindeki ilk insan hakları savunucularından biri olan Bartolomé de las Casas, 1510 yılında Amerika’ya keşiş olarak atandıktan sonra, gördükleri karşısında bu eseri yazar. Daha doğrusu yazmaya ikna edilir. Tüm yazdıklarının bir özet olduğunu vurgulayan Casas’ın ayrıntıya girmemesinin sebebi, okuyacak kişinin bunlara inanmayacağını düşünmesidir, çünkü kızıl tenlerinde kara bir yazgı olduğundan habersiz olan yerlilerin başına gelenler, yenilir yutulur cinsten değildir. Beyaz adamların akıttığı kanlar, yüzlerine siluet olarak vurmuştur Kızılderililerin. O dönemde meydana gelen katliamların, yıkımların, ölümlerin ve nicelerinin sorumlusu olan beyaz adamlar, İspanyollardır. Gözlerini öyle bir servet bürümüştür ki yerlilerin tamamını yok edene kadar durmamaya ant içmişlerdir. İspanyollar topraklarına girene kadar huzur içinde yaşayan yerliler, bir soykırımın göbeğine düştüklerinde beyaz adamlardan nefret eder olmuşlardır. Öyle ki bir yerli, Hristiyanların cennete gideceklerini duyduğunda, onları bir daha görmek istemediği için cehenneme gitmeyi tercih etmiştir. Bu, sıradan bir Yeni Dünya keşfi değil aynı zamanda bir iç dünya keşfidir. ‘’Bu kadar da olmaz’’ dediğimiz, ancak hep daha fazlasının olduğu bir keşif… Onların hikâyesi ‘’bir varmış, bir yokmuş’’ diye başlamaz çünkü onlar beyaz adamların gözünde zaten yoktur. Onların hikâyesi yokluktan doğar. Kimi zayıf düşerek ölen, kimi de en azından deneyerek ölen yerliler öyle cesurdur ki düşmanın da öyle olmasını ister ve Yaradan’a der ki: ‘’Rabbim, düşmanımı cesur ve kuvvetli yap ki eğer onu yenersem utanç duymayayım.’’ Her defasında başka bir beyaz gelip geçer o topraklardan, yine de doymaz. Maden kazdırır doymaz, suya daldırır doymaz, insan öldürür yine doymaz…Sözlerimizi bir Kızılderili atasözüyle bitiriyor ve ne kadar keyifli denebilirse o kadar keyifli okumalar diliyoruz: ‘’Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.’’
Okurken moralim çok bozuldu. Kitabı sinirden elimden bırakamadım.
Şu an resmen İspanyol’lara karşı bir nefret, bir kin ile doluyum. Dünya böyle bir katliamı bir daha görmez, göremez.
Kitabın bir sayfasında, İspanyolların yerli halka yaptığı eziyetleri, Türkler Hıristiyanlara yapmamıştı ibaresi geçiyor! Bu da çok enteresan bir cümle. Kitabı okursanız, bu topluluğun insanlara nasıl zulüm ettiğini, amaçlarının ne olduğunu çok daha iyi anlarsınız.
Ayrıca kitabı okurken Allah inancımı da tekrar bir gözden geçirmek durumunda kaldım.
Milyonlarca insanın bu katliamcıların ellerinde, çocuk, yaşlı, hamile demeden öldürülmesi, kendisine rahman ve rahim diyen Allah’ın da adaletine sığmaz. Öldürülen insanların intikamının alınacağı adalet Ahiret ise de yerin dibine batsın. Neyse… İyi okumalar.
Dili akıcı. Dönemin canlı tanığı tarafından baştan son İspanyolların kızılderililere yaptığı işkence ve zulümler anlatılıyor. Pek fazla bilgi içeren bir kitap değil.
Kitap Yorumları - (2 Yorum)
Okurken moralim çok bozuldu. Kitabı sinirden elimden bırakamadım.
Şu an resmen İspanyol’lara karşı bir nefret, bir kin ile doluyum. Dünya böyle bir katliamı bir daha görmez, göremez.
Kitabın bir sayfasında, İspanyolların yerli halka yaptığı eziyetleri, Türkler Hıristiyanlara yapmamıştı ibaresi geçiyor! Bu da çok enteresan bir cümle. Kitabı okursanız, bu topluluğun insanlara nasıl zulüm ettiğini, amaçlarının ne olduğunu çok daha iyi anlarsınız.
Ayrıca kitabı okurken Allah inancımı da tekrar bir gözden geçirmek durumunda kaldım.
Milyonlarca insanın bu katliamcıların ellerinde, çocuk, yaşlı, hamile demeden öldürülmesi, kendisine rahman ve rahim diyen Allah’ın da adaletine sığmaz. Öldürülen insanların intikamının alınacağı adalet Ahiret ise de yerin dibine batsın. Neyse… İyi okumalar.
Dili akıcı. Dönemin canlı tanığı tarafından baştan son İspanyolların kızılderililere yaptığı işkence ve zulümler anlatılıyor. Pek fazla bilgi içeren bir kitap değil.