Bu Sefer Lila Olsun Saçlarım’ın ortaya çıkışında Suavi Kemal Yazgıç’ın beni sıklıkla arayıp hikâye yazmamı telkin etmesinin büyük rolü var. Yavaşlamamıza, ülke olarak başımızdan geçenler üzerine düşünmemize izin vermeyen ortamı göğüsleyerek her telefondan sonra akıp gelen hikâyeler... Ortada hiçbir not ve yazılı iz yokken muhayyilenin bahçesinde doğaçlama boy veren babalar, oğullar ve türlü çeşit kadınlar. Hatırlamanın büyüsü, hikâye sağanağının altına el tutmanın tecrübesi... “Günlüğüm varlığımın eviydi bir bakıma. Kaybolan tarihimdi. Kısa gibi görünen ama içine yeryüzünün bütün kaygıları, altüst oluşları, heyecanları, acıları, sevinçleri sığmış olan esaslı bir tarih. O yaşta sıradanlığın farkına varamıyor insan, fevkalade geliyor her yaşanan. Hayatlarımızın karartıldığı anlar da, cüce dünyaya karşı koyan küçük yüce sevinçlerimiz de, ödediğimiz bedeller de kaydedilmişti. İnsanın başına gelenlerden daha değerli bir hazinesi olamayacağına göre bir hayat, giden defterle yok olmak üzereydi demek ki. Kendiliğime ait binanın inşa edilişinde kullanılacak harç, kayıt altına aldığım ayrıntılardan ibaret olduğuna göre varlığım dağılıp giderdi artık. Artık kim olduğumuzu söyleyecek bir şahit bile yoktu. Birden Avrupa şehirlerinde turist ruhuyla oradan oraya sürüklenen temelsiz, iskeletsiz, her an yere yığılacak bir bedene dönüşmüştüm. Karşılıklı olarak birbirimizin aynasına bakacak gücümüz olduğunda, işte o zaman başkasıyla ilişkide hakiki bir alışveriş olabilir. Evvelim olmayınca üzerine yeni şeyler koymak mümkün mü? Her şey kâğıt üzerindeyse zaten yoksun der, bilmenin erbabı ama…”
Kitap, olay itibarıyla birbirinden bağımsız on iki hikâyeden müteşekkil. Lakin olaylardaki bağımsızlığı konular da görebilmek pek mümkün olmuyor. Kısacası yazar, farklı olaylarda hemen hemen bir konunun üzerinde duruyor: Kadın. Yalnız bu, çoğu erkek veya feminist kalemin karşımıza çıkardığı tanıdık eprimiş, yücelmiş, kahraman ya da her bu sıfatların hepsini birden yüklenen değil de yaşayan, tanıdığımız kadın. Yazar bu kadını her hikâyesinde ayrı ayrı resmediyor. Kadının bilinen sosyal yönleriyle beraber bilinmeyen ya da yanlış bilinen psikolojik yönlerini karşımıza çıkarıyor. Kayboluşunu, yenilişini ve hayatta kalma mücadelesini samimi bir şekilde dile getiriyor.
Kitap Yorumları - (3 Yorum)
Yıldız Ramazanoğlu’nun BİRBİRİNDEN güzel on iki öyküsü
Kitap, olay itibarıyla birbirinden bağımsız on iki hikâyeden müteşekkil. Lakin olaylardaki bağımsızlığı konular da görebilmek pek mümkün olmuyor. Kısacası yazar, farklı olaylarda hemen hemen bir konunun üzerinde duruyor: Kadın. Yalnız bu, çoğu erkek veya feminist kalemin karşımıza çıkardığı tanıdık eprimiş, yücelmiş, kahraman ya da her bu sıfatların hepsini birden yüklenen değil de yaşayan, tanıdığımız kadın. Yazar bu kadını her hikâyesinde ayrı ayrı resmediyor. Kadının bilinen sosyal yönleriyle beraber bilinmeyen ya da yanlış bilinen psikolojik yönlerini karşımıza çıkarıyor. Kayboluşunu, yenilişini ve hayatta kalma mücadelesini samimi bir şekilde dile getiriyor.
On iki öykü. Kaliteli bir baskı. Siirt’teki hayatın ve Suriyeli mültecilerin anlatıldığı “Siirt Marşı”nı severek okudum.