İspanya İç Savaşı'ndan, toplama kamplarına, Waterloo Savaş'ından Tazmanya yerlilerinin katledilişine kadar insanlığın günahlarının, tarihin karanlık sayfalarının arasında dolaşan bir bellek..Komünist Parti üyesi Tore ya da Danimarkalı denizci Jorgen Jorgensen, yüzyıllardır süren mahkumiyetini, maruz kaldığı işkenceleri, alet olduğu günahları itiraf ederken, okuru insan olmanın karanlık denizlerine doğru bir geziniye çıkarıyor.
Claudio Magris Triesteli bir yazar. İtalya’nın doğusunda eski Yugoslavya sınırında olan Trieste, bir sınır kenti olmanın verdiği gerginliği tüm yüz yıl boyunca yaşamış bir şehir. Karmaşık etnik ve dil yapısı, kültürlerin iç içe geçmişliği, sınırları defalarca çizilmeye çalışılmış bu şehri daha da ilginç kılıyor. İki kez Yugoslavya ve İtalya arasında seçim yapmak zorunda kalan Triesteliler, nihai olarak İtalya’yı tercih etmişler, ama sosyalizmin bu kent üzerindeki etkisi hiçbir zaman kaybolmamış. Çocukluğunu bu karmaşık yılları gözlemleyerek geçiren Magris, Doğu ve Batı’nın ne demek olduğunu, liberal, faşist ve komünist söylemleri aynı anda gözlemleme şansı bulmuştur. Sınırların öte yanını, karanlıkta kalan yüzü görmeye çalışırken sanırım El Yordamıyla adlı romanının da temelleri atılmış oluyordu. Romanın kanıtladığı önemli gerçeklerden biri de devletlerin sınırlarının, zihnin sınırsızlığı karşısındaki anlamsızlığıdır. Magris’in deyimiyle yalnızca vize alarak değil, düşleyerek ve hissederek de sınırlar rahatça geçilebilir. Trieste’nin bu ilginç konumu, dönemin pekçok önemli yazarını buraya çekmeye yetecektir. Üretken bir edebiyat ortamı bilinen ve bilinmeyenin birlikte varoldukları böylesi topraklardan çıkar. Gerçekten de Rilke ve Joyce gibi yazarların Trieste’yi mesken tuttuklarını, ayrıca İtalio Svevo’nun da Trieste’li olduğunu da söylemem gerekiyor. El Yordamıyla büyük anlatı roman geleneğinin son halkalarından biri. Politik bir metin, ancak aynı zamanda edebiyatın tüm nimetlerinden de yararlanıyor. Temelde Medea ve İason mitine dayanıyor, ama bunun yanında farklı metinlerden ve tarihi olaylardan alıntılarla, göndermelerle ilerliyor. Üzerinde on yedi yıl çalışılmış bu romanın korkuya ve umutlara dayanan dünyası varoluşumuzu, haritadaki yerimizi sarsacak kadar güçlü olduğunu görüyorum. El Yordamıyla’nın kahramanı Salvatore ya da Jorgensenn tıpkı Zenon’nun Bilinci’ndeki gibi bir akıl hastanesinde doktoru tarafından sorgulanır. Ancak bu sorgulama Tore’nin zihninin derinliklerine yapılan bir tarihsel yolculuğa dönüşür. Herhangi bir adı ve kimliği olmaksızın, İzlanda, Avustralya ve Yugoslavya’da Parti’nin hizmetindeki bir adamdır Tore. Her şeyi, zamanımızın en acı veren olgusunu kültürümüzün ölümcül bellek yitimine yakalandığını fark etmiştir…
Kitap Yorumları - (1 Yorum)
Claudio Magris Triesteli bir yazar. İtalya’nın doğusunda eski Yugoslavya sınırında olan Trieste, bir sınır kenti olmanın verdiği gerginliği tüm yüz yıl boyunca yaşamış bir şehir. Karmaşık etnik ve dil yapısı, kültürlerin iç içe geçmişliği, sınırları defalarca çizilmeye çalışılmış bu şehri daha da ilginç kılıyor. İki kez Yugoslavya ve İtalya arasında seçim yapmak zorunda kalan Triesteliler, nihai olarak İtalya’yı tercih etmişler, ama sosyalizmin bu kent üzerindeki etkisi hiçbir zaman kaybolmamış. Çocukluğunu bu karmaşık yılları gözlemleyerek geçiren Magris, Doğu ve Batı’nın ne demek olduğunu, liberal, faşist ve komünist söylemleri aynı anda gözlemleme şansı bulmuştur. Sınırların öte yanını, karanlıkta kalan yüzü görmeye çalışırken sanırım El Yordamıyla adlı romanının da temelleri atılmış oluyordu. Romanın kanıtladığı önemli gerçeklerden biri de devletlerin sınırlarının, zihnin sınırsızlığı karşısındaki anlamsızlığıdır. Magris’in deyimiyle yalnızca vize alarak değil, düşleyerek ve hissederek de sınırlar rahatça geçilebilir. Trieste’nin bu ilginç konumu, dönemin pekçok önemli yazarını buraya çekmeye yetecektir. Üretken bir edebiyat ortamı bilinen ve bilinmeyenin birlikte varoldukları böylesi topraklardan çıkar. Gerçekten de Rilke ve Joyce gibi yazarların Trieste’yi mesken tuttuklarını, ayrıca İtalio Svevo’nun da Trieste’li olduğunu da söylemem gerekiyor. El Yordamıyla büyük anlatı roman geleneğinin son halkalarından biri. Politik bir metin, ancak aynı zamanda edebiyatın tüm nimetlerinden de yararlanıyor. Temelde Medea ve İason mitine dayanıyor, ama bunun yanında farklı metinlerden ve tarihi olaylardan alıntılarla, göndermelerle ilerliyor. Üzerinde on yedi yıl çalışılmış bu romanın korkuya ve umutlara dayanan dünyası varoluşumuzu, haritadaki yerimizi sarsacak kadar güçlü olduğunu görüyorum. El Yordamıyla’nın kahramanı Salvatore ya da Jorgensenn tıpkı Zenon’nun Bilinci’ndeki gibi bir akıl hastanesinde doktoru tarafından sorgulanır. Ancak bu sorgulama Tore’nin zihninin derinliklerine yapılan bir tarihsel yolculuğa dönüşür. Herhangi bir adı ve kimliği olmaksızın, İzlanda, Avustralya ve Yugoslavya’da Parti’nin hizmetindeki bir adamdır Tore. Her şeyi, zamanımızın en acı veren olgusunu kültürümüzün ölümcül bellek yitimine yakalandığını fark etmiştir…