Ayağa kalktı, onu görüyordu. "Burada durdu, denize baktı, karanlıkları düşledi... Duvara kazıdığımız adlarımızı yeniden yazdı dokunarak. Bizden nefret mi etti? Sözünü tutmamasına alışmıştı insanların. Kirlenerek büyündüğünü, unutmanın acımasızlığına 'hayat' dendiğini bilmiyor muydu? Kimse gelmedi o gün. Herkes unutmuştu... herkes... herkes büyümüştü..."Tutunarak doğruldu, gözyaşlarıyla ıslanmış yanağını onun buz gibi duvara kazınmış adına yaslandı yeniden. Her tarafı uyuşmuştu."Ben de gelmedim... gelmedim..." diye bağırarak duvarı yumrukluyordu şimdi. Çakmağın gazı bitmek üzereydi, tekrar duvara tuttu. Bir azalıp bir çoğalan ışıkta, kendi adının hemen altında şu sözleri okudu: "En çok seni bekledim."Sibel Öz'ün, iyi insanların sade hayatlarında yaşadıkları trajedileri ve biriktirdikleri acıları anlatan öyküleri...
70 öncesinin cezaevleri, Sansaryan hanın ünlü hücreleri, korkunç tabutluklar, günlerce değil aylarca sürüp tutukluları canından bezdiren sorgulamalar, işkenceler bir çok öyküye ve romana konu olmuş.Sibel Öz tutuklu yakınlarıyla özdeşleşmiş, empati kurmuş yazarken. Bu empatiyi okura geçiriyor ve siz düşünmeye başlıyorsunuz ve yaşamla ilgili küçük dersler veriyor.
Kitap Yorumları - (1 Yorum)
70 öncesinin cezaevleri, Sansaryan hanın ünlü hücreleri, korkunç tabutluklar, günlerce değil aylarca sürüp tutukluları canından bezdiren sorgulamalar, işkenceler bir çok öyküye ve romana konu olmuş.Sibel Öz tutuklu yakınlarıyla özdeşleşmiş, empati kurmuş yazarken. Bu empatiyi okura geçiriyor ve siz düşünmeye başlıyorsunuz ve yaşamla ilgili küçük dersler veriyor.