"... beni dinlersen sevgini bir nefretle zehirleme. Çünkü nefretle zehirlenmiş bir sevgi yaşatmaz adamı. Şunu unutma emi! Her seven, sevilenin boy aynasıdır. Eğer seni gösteren bir ayna varsa, git ne gerekiyorsa yap. Ama seni göstermeyen aynalara boşuna bakma ne olur,"deyip çıktı.""... Sabırla ama tutkulu bir kalple adımlıyordum seni. Korkularımı gecenin koynuna saklamıştım. Ama anlaşılmaz bir keder içimi acıtıyordu. Bir genç kızın ateşli öpüşlerini kendi kayıtsızlık duvarında kırmayı nasıl başarıyordun öyle! O gece bedenindeki bütün kuytuluklara parmak uçlarımla dokunduktan sonra, yüzünde harap edilmiş ama teslim alınamamış bir ülke görüntüsü bırakıp çıktım. Kapıyı açıp,ay ışığına bir sarhoş gibi düştüm. Kendimi rüzgara öptürdüm. Ay ışığı beni kısacık bir an da olsa kollarına aldı. Aramıza ansızın giren bulutlara küfredip yatağıma döndüm. Ağzım çöl gibiydi.""... Yağmurun durduğunu fark etmemişti. Güneş yeniden belirmişti. Odadan çıkıp dar bir koridorun sonuna kadar yürüdü. En son odaya gelmişti. Kapısı hiç açılmamış odaya. Çekip gidecekti ki, son anda içindeki sese uyarak kapıyı açıp içeri girdi. Çocukluğunun korkularını hissetti yeniden. Korkunun yarattığı merakı... Neden hiç açılmamıştı bu kapı? Neden ninesi, hep bu odadan uzak durmasını istemişti. Neydi bu odada gizlenen
Kitap Yorumları - (0 Yorum)