İnsan Beyninin Gizemi – Travma, Delilik ve İyileşme Hikayeleriyle Bir Beyin
Tanıtım Bülteni
Renkleri duyabilen insanlar olduğunu biliyor muydunuz?Peki, elinizin sizden bağımsız bir kişilik geliştirebileceği aklınıza gelir miydi hiç?Hafızalarını kaybeden insanların tüm anıları silinir mi? Bilim yazarı Sam Kean, vaka raporları ve bilimsel çalışmalar ışığında sürükleyici bir beyin araştırmaları tarihi sunuyor. Sinirbilimin son dört yüzyıldaki gelişimini, insan beyninin en gizemli ve tuhaf hastalıkları üzerinden aktarırken beyin ve sinir sistemine dair bilinmeyenleri gözler önüne seriyor. Bu kitapta, kokuların gürültü çıkarıp dokuların renkler saçtığı büyüleyici hikayeler bulacak, yarasalar gibi sesin yankılarıyla “görmeyi” öğrenen körlerden ilham alacaksınız. Hafızalarını kaybettikleri için sevdiklerini bile tanıyamayan insanların, farkında olmadan aslında nasıl “hatırlayabildiklerinin” bir tanığı da siz olacaksınız.İnsan Beyninin Gizemi modern sinirbilimin gelişimine önayak olan kral, yamyam ve kaşiflerin yaşamlarını yeniden canlandırarak insan beynine dair binlerce benzeri arasından seçilmiş̧ en ilgi çekici hikayeleri paylaşıyor.
Beynin hikâyesi en iyi fantazyaları çöpe atacak kadar heyecan verici ve fantastik. “İnsan Beyninin Gizemi, binlerce benzeri arasından seçilmiş, modern sinirbilimin kurulmasını mümkün kılan kral, yamyam, cüce ve kaşiflerin yaşamlarını yeniden canlandıran, insan beynine dair en iyi hikâyelerin bir derlemesidir.” (s. 19) Her bölüm, insan beyninin en iyi anlayabildiği form olan öykü şeklinde kurgulanmış, beyinle alakalı farklı olayların çözümünü okumadan önce geride yatan olağanüstü hikâyeleri öğreneceğiz, sonrasında başa gelenlerin sinirbilimde açtığı çığırı inceleyeceğiz. Kean’in seçtiği örnekler gerçekten akla zarar ölçüde etkileyici. Fiziksel beyinden bilinçli bir zihnin ortaya çıkmasının hâlâ sinirbilimin temel paradoksu olduğunu söyleyen Kean, hikâyelerin beynin yapabilecekleri konusunda fikir vereceğini belirtiyor.
Deli deli işler var, ben üçün beşin lafını yapmam ama çok hadise anlatmayacağım. Beş diyelim, lafını yapalım. Önce mevzuyu anlatayım. Beyin hakkında kesme biçme işlemleriyle başlayan bilgi edinme sürecinin kısa bir tarihçesi bu kitap. Eklemlenen araştırmaların beyin hakkında çok şey söylemeleri bir yana, takip eden bir diğer araştırma tamamen farklı bir telden çalınca önceden bilinenler de tekrar düzenlemeye ihtiyaç duyuyor tabii. Dolayısıyla beyin hakkında her an yeni bir şey bilinebilir, mesela beynin çalışmayan bir bölümü, görevlerini başka bölümlere aktarabiliyor, algılananlar beynin farklı bölümlerinde işlenebiliyor, bir sürü şey. Görseller de hoş; beynin neresi ne iş yapar, beyin çizimleriyle anlaşılabiliyor.
Vaka vaka ilerliyoruz, her bir vakada beynin farklı bir özelliğini ve olguların bilimsel açıklamalarını da öğreniyoruz. Ne güzel. Söylemek gerekir ki çoğu buluş, sezileri ve öngörüleri kuvvetli birkaç bilim insanının omuzlarında yükseliyor. Yaratıcı düşünce, sanatla bilimi bir noktada birleştiriyor.
Paré ve Vesalius’la tanışıyoruz; beyin cerrahisinin önemini dünyaya tanıtan ilk cerrahlar. Tıbbın hurafeden çok daha fazlası olduğunu gösteren bu adamlar, görünenler kadar görünmeyenlerin de mühim olduğunu söylüyorlar. Kafaya alınan darbe, görünür yaralanmalara yol açmasa da ölümcül olabilir, bu bile tıpta başlı başına bir devrimdir kanımca.
İkinci aşamada, görülebilen davranış bozukluklarının temelinde yatan rahatsızlığın beynin kimyasını darmaduman etmesi var. ABD başkanlarından birini katleden şizofren kardeşimizin frengisinin beynin yapısını nasıl cortlattığı anlatılıyor. Güzel.
Üçüncü bölümde beynin yeniden yapılanması, James Holman’ın olağanüstü yaşamında vücut buluyor. Teğmen Holman, İngiliz Donanması bünyesinde çalışırken bütün dünyayı geziyor. Homurtuların sebebi, Holman’ın görme özürlü olması. Görmeyen bir insanın dünyayı gezmesindeki amaç nedir, anlaşılmadığı için adamın anıları görmezden geliniyor, birçok tantana… Olay şu; nöronlar algıları derleyip toparlayarak kendi arzularımızı da katar ve ortaya yeniden yorumlanmış, yaratılmış bilgiler ortaya çıkar. Geçmişi yeniden yaratırız, algıladıklarımızı yeniden yaratırız ve bunu yaparken algı çeşitlerini olabildiğince değerlendiririz, bir kanal hepten kapalı olsa bile. Birçok ses görsel olarak beynimizde yankı bulabilir, bir nevi sinestezi. Bir de ekolokasyon denen nane var, Daniel Kish bu işin üstadı. Daredevil dostumuz ve yarasalarda gördüğümüz ses dalgalarıyla görsel harita çıkarma olayı. Çok az insanın böyle bir yeteneği var. Gözlerinizi kapayın ve dilinizi şaklatarak önünüzdeki manzaranın görselini oluşturmaya çalışın. Ses dalgaları geri gelecek ama algılamada problem yaşayacaksınız, hiçbir şey olmayacak. Görme yetisini kaybeden insanlar zamanla bu kartografi işinde kendilerini geliştirip bir ölçüde görebiliyorlar.
İşin bilimsel açıklamasını geçip garip hadiselere değineyim, merak eden kitabı alsın. Virüsler yüzünden canlı varlıkları tanıyıp cansız varlıklara hiçbir tepki vermeyen insanların hikâyesi ürkünç. Renk hafızasının yitirilmesi, yuvarlak şekillerin algılanamaması, çeşit çeşit rahatsızlık…
Kayıp organ ve organ nakilleri başlı başına bir araştırma konusu. Hayalet (fantom) uzuv sendromunun sebebini az çok biliyoruz; yitirilen bir uzvun kaşınması, acıya yol açması gibi olaylar, beyindeki nöronların o kayıp uzvun hala var olduğunu hissettirmesi sonucu gerçekleşiyor. Organ nakillerinde yeni organın beyin tarafından kabul edilmesi, beynin yapısıyla alakalı. Kısaca, yeni bir organ ne kadar çok kullanılırsa o kadar çok benimseniyor. Tırnak yeme alışkanlığı olan bir insan yeni elinin tırnaklarını yerse bu iyi, zira insan başkasının elinin tırnaklarını yemez. Freud sürçmeleri de engellenmeye çalışılıyor söz gelimi; “bu el” değil de “elim” denmeli falan, bir sürü şey.
Burada işin farklı bir boyutu var. Kişi yeni organına tamamen kendi özünü döküyor, duygularının yol açtığı kimyasal değişikliklerle yeni organın uyum sağlaması çok önemli. Gerçi burada organların maddesi farklı ama mantık aynı. Kısacası yüz nakli mi yaptırdınız, hemen tıraş olun, gülümseyin, öpün, öpülün, en küçük kasınızı bile çalıştırın. Beynin yeni yüzü kabul etmesi kolaylaşır.
Fantom uzva ek: Ön kolu olmadan doğan bir kız çocuğunun okulda olmayan parmaklarıyla parmak hesabı yapmasına ne dersiniz? Tüm bedenin beyinde zihinsel bir temsili var ve bunun bozulması kolay değil.
Bedenin zihinsel temsili beyinde olduğu gibi var, peki beyindeki yüz bölgesinin ayak ve el bölgesine komşu olduğunu biliyor muydunuz? İşte şimdi ayak ve el fetişleri daha anlamlı hale geldi.
Son olarak korku hissetmeyen kadını anlatıp bitiriyorum. Bir bombaya kafa atabilir ya da üstüne benzin döküp kendini yakabilir. Bunları yapmamasının sebebi can acısından, ölmekten korkması değil, sadece yaşamanın dikkate değer olduğunu düşünmesi.
Yaşanmış olaylarla çok güzel anlatılmış konular.Bilimsel terimlere boğulmadan sıkılmadan okuyabileceğiniz ve çok faydalı bilgiler edinebileceğiniz bir kitap bence.
Kitap Yorumları - (5 Yorum)
Beynin hikâyesi en iyi fantazyaları çöpe atacak kadar heyecan verici ve fantastik. “İnsan Beyninin Gizemi, binlerce benzeri arasından seçilmiş, modern sinirbilimin kurulmasını mümkün kılan kral, yamyam, cüce ve kaşiflerin yaşamlarını yeniden canlandıran, insan beynine dair en iyi hikâyelerin bir derlemesidir.” (s. 19) Her bölüm, insan beyninin en iyi anlayabildiği form olan öykü şeklinde kurgulanmış, beyinle alakalı farklı olayların çözümünü okumadan önce geride yatan olağanüstü hikâyeleri öğreneceğiz, sonrasında başa gelenlerin sinirbilimde açtığı çığırı inceleyeceğiz. Kean’in seçtiği örnekler gerçekten akla zarar ölçüde etkileyici. Fiziksel beyinden bilinçli bir zihnin ortaya çıkmasının hâlâ sinirbilimin temel paradoksu olduğunu söyleyen Kean, hikâyelerin beynin yapabilecekleri konusunda fikir vereceğini belirtiyor.
Deli deli işler var, ben üçün beşin lafını yapmam ama çok hadise anlatmayacağım. Beş diyelim, lafını yapalım. Önce mevzuyu anlatayım. Beyin hakkında kesme biçme işlemleriyle başlayan bilgi edinme sürecinin kısa bir tarihçesi bu kitap. Eklemlenen araştırmaların beyin hakkında çok şey söylemeleri bir yana, takip eden bir diğer araştırma tamamen farklı bir telden çalınca önceden bilinenler de tekrar düzenlemeye ihtiyaç duyuyor tabii. Dolayısıyla beyin hakkında her an yeni bir şey bilinebilir, mesela beynin çalışmayan bir bölümü, görevlerini başka bölümlere aktarabiliyor, algılananlar beynin farklı bölümlerinde işlenebiliyor, bir sürü şey. Görseller de hoş; beynin neresi ne iş yapar, beyin çizimleriyle anlaşılabiliyor.
Vaka vaka ilerliyoruz, her bir vakada beynin farklı bir özelliğini ve olguların bilimsel açıklamalarını da öğreniyoruz. Ne güzel. Söylemek gerekir ki çoğu buluş, sezileri ve öngörüleri kuvvetli birkaç bilim insanının omuzlarında yükseliyor. Yaratıcı düşünce, sanatla bilimi bir noktada birleştiriyor.
Paré ve Vesalius’la tanışıyoruz; beyin cerrahisinin önemini dünyaya tanıtan ilk cerrahlar. Tıbbın hurafeden çok daha fazlası olduğunu gösteren bu adamlar, görünenler kadar görünmeyenlerin de mühim olduğunu söylüyorlar. Kafaya alınan darbe, görünür yaralanmalara yol açmasa da ölümcül olabilir, bu bile tıpta başlı başına bir devrimdir kanımca.
İkinci aşamada, görülebilen davranış bozukluklarının temelinde yatan rahatsızlığın beynin kimyasını darmaduman etmesi var. ABD başkanlarından birini katleden şizofren kardeşimizin frengisinin beynin yapısını nasıl cortlattığı anlatılıyor. Güzel.
Üçüncü bölümde beynin yeniden yapılanması, James Holman’ın olağanüstü yaşamında vücut buluyor. Teğmen Holman, İngiliz Donanması bünyesinde çalışırken bütün dünyayı geziyor. Homurtuların sebebi, Holman’ın görme özürlü olması. Görmeyen bir insanın dünyayı gezmesindeki amaç nedir, anlaşılmadığı için adamın anıları görmezden geliniyor, birçok tantana… Olay şu; nöronlar algıları derleyip toparlayarak kendi arzularımızı da katar ve ortaya yeniden yorumlanmış, yaratılmış bilgiler ortaya çıkar. Geçmişi yeniden yaratırız, algıladıklarımızı yeniden yaratırız ve bunu yaparken algı çeşitlerini olabildiğince değerlendiririz, bir kanal hepten kapalı olsa bile. Birçok ses görsel olarak beynimizde yankı bulabilir, bir nevi sinestezi. Bir de ekolokasyon denen nane var, Daniel Kish bu işin üstadı. Daredevil dostumuz ve yarasalarda gördüğümüz ses dalgalarıyla görsel harita çıkarma olayı. Çok az insanın böyle bir yeteneği var. Gözlerinizi kapayın ve dilinizi şaklatarak önünüzdeki manzaranın görselini oluşturmaya çalışın. Ses dalgaları geri gelecek ama algılamada problem yaşayacaksınız, hiçbir şey olmayacak. Görme yetisini kaybeden insanlar zamanla bu kartografi işinde kendilerini geliştirip bir ölçüde görebiliyorlar.
İşin bilimsel açıklamasını geçip garip hadiselere değineyim, merak eden kitabı alsın. Virüsler yüzünden canlı varlıkları tanıyıp cansız varlıklara hiçbir tepki vermeyen insanların hikâyesi ürkünç. Renk hafızasının yitirilmesi, yuvarlak şekillerin algılanamaması, çeşit çeşit rahatsızlık…
Kayıp organ ve organ nakilleri başlı başına bir araştırma konusu. Hayalet (fantom) uzuv sendromunun sebebini az çok biliyoruz; yitirilen bir uzvun kaşınması, acıya yol açması gibi olaylar, beyindeki nöronların o kayıp uzvun hala var olduğunu hissettirmesi sonucu gerçekleşiyor. Organ nakillerinde yeni organın beyin tarafından kabul edilmesi, beynin yapısıyla alakalı. Kısaca, yeni bir organ ne kadar çok kullanılırsa o kadar çok benimseniyor. Tırnak yeme alışkanlığı olan bir insan yeni elinin tırnaklarını yerse bu iyi, zira insan başkasının elinin tırnaklarını yemez. Freud sürçmeleri de engellenmeye çalışılıyor söz gelimi; “bu el” değil de “elim” denmeli falan, bir sürü şey.
Burada işin farklı bir boyutu var. Kişi yeni organına tamamen kendi özünü döküyor, duygularının yol açtığı kimyasal değişikliklerle yeni organın uyum sağlaması çok önemli. Gerçi burada organların maddesi farklı ama mantık aynı. Kısacası yüz nakli mi yaptırdınız, hemen tıraş olun, gülümseyin, öpün, öpülün, en küçük kasınızı bile çalıştırın. Beynin yeni yüzü kabul etmesi kolaylaşır.
Fantom uzva ek: Ön kolu olmadan doğan bir kız çocuğunun okulda olmayan parmaklarıyla parmak hesabı yapmasına ne dersiniz? Tüm bedenin beyinde zihinsel bir temsili var ve bunun bozulması kolay değil.
Bedenin zihinsel temsili beyinde olduğu gibi var, peki beyindeki yüz bölgesinin ayak ve el bölgesine komşu olduğunu biliyor muydunuz? İşte şimdi ayak ve el fetişleri daha anlamlı hale geldi.
Son olarak korku hissetmeyen kadını anlatıp bitiriyorum. Bir bombaya kafa atabilir ya da üstüne benzin döküp kendini yakabilir. Bunları yapmamasının sebebi can acısından, ölmekten korkması değil, sadece yaşamanın dikkate değer olduğunu düşünmesi.
Hikâyeler alıp yürüyor, size de okuması kalıyor.
Yazım dili oldukça akıcı ve yazar konuyu oldukça ilgi çekici hale getirmiş.
bu alanda çalıştığım için okumuştum ama müthiş zevkli bir alan. Dili çok sade ve anlaşılır.
Yaşanmış olaylarla çok güzel anlatılmış konular.Bilimsel terimlere boğulmadan sıkılmadan okuyabileceğiniz ve çok faydalı bilgiler edinebileceğiniz bir kitap bence.
Tarih öncesi boyunca çok iyi gözlem yapılıp rapor edilmiş bilgilerden faydalanıp bir kitapta özetlemiş…