"Arzuları ve hayalleri olmayanlar arasında efendi olacağıma, gerçekleşecek hayalleri olan sıradan kişiler arasında hayalci biri olmayı yeğlerim." Halil Cibran'ın "Kalbin Sırları" adlı derlemesi, yirminci yüzyılın en saygı duyulan yazarlarından birinin şiir, kısa hikaye ve deyişlerini birleştiren bir eserdir. Halil Cibran'ın felsefesi ve basit ancak etkili şiiri, kendisinin uluslararası tanınan bir yazar olmasını sağlamıştır. Eserleri yirmiden fazla dilde basılmış, insanlığın doğası ve ilişkilerin dinamikleri hakkındaki görüşleri milyonlarca okuyucuya neşe ve ilham vermeye devam etmektedir. Lübnan'ın tahrik edici gerçeklerine, aşk, arkadaşlık, güzellik, zenginlik, üzüntü, hırs ve kader gibi çok farklı konulara değinerek ele alınmış bu müthiş eser; tüm yaş gruplarına bir yaşam boyu erdem sağlayacak, düşünce dolu bir armağandır. "Tanrı'ya yakın olabilmek için halka yakın olun." "Ruhun arzuladığı her şey ruh tarafından yerine getirilir." "Bir şarkıcı, söylediği şarkıdan zevk almıyorsa, asla dinleyicisini mutlu edemez."
Lübnan’ın gerçeklerine; aşk, arkadaşlık, güzellik, zenginlik, üzüntü, hırs ve kader gibi farklı konulara değinen bu kitap Halil Cibran’ın kaleminden çıkmış. Cibran’ın ‘Kalbin Sırları’ adlı bu derlemesi, şiir, kısa hikâye ve değişlerin birleştirildiği bir eser: Ölümün hayat üzerine serdiği örtü gibi, sessiz gecenin kanatları altında görkemli bir konak duruyordu. Konaktaki fildişi masada oturan gelin, yapraklarına yaslanmış bin nilüfer gibi güzel başını yumuşak eline dayamıştı. Özgürlük yolunda hayata tanık olmak için gözleriyle zindan duvarlarını delen umutsuz bir mahkûm gibi etrafına bakındı.(…) Kalemini aldı ve gözyaşlarına karışmış mürekkeple kâğıda yazmaya başladı.’
Kitap Yorumları - (1 Yorum)
Lübnan’ın gerçeklerine; aşk, arkadaşlık, güzellik, zenginlik, üzüntü, hırs ve kader gibi farklı konulara değinen bu kitap Halil Cibran’ın kaleminden çıkmış. Cibran’ın ‘Kalbin Sırları’ adlı bu derlemesi, şiir, kısa hikâye ve değişlerin birleştirildiği bir eser: Ölümün hayat üzerine serdiği örtü gibi, sessiz gecenin kanatları altında görkemli bir konak duruyordu. Konaktaki fildişi masada oturan gelin, yapraklarına yaslanmış bin nilüfer gibi güzel başını yumuşak eline dayamıştı. Özgürlük yolunda hayata tanık olmak için gözleriyle zindan duvarlarını delen umutsuz bir mahkûm gibi etrafına bakındı.(…) Kalemini aldı ve gözyaşlarına karışmış mürekkeple kâğıda yazmaya başladı.’