Hoyrat, dikenli, ironik bir düzyazıyla, entrikacı, tuzak düşkünü, kodlanmış bir kurguyla tasarlanmış gelecek zaman. Bilim-kurgunun ötesinde, polisiye ve siyasi romanın berisinde bir kurmaca. Yolculuğun ve aşkın (sevgililiğin), iktidarın ve yalnızlığın, güç odaklarının ve dünyanın parametrelerini, bugünkü uygarlığın verilerini katederek bir başka çağda sorgulayan karanlık (kara) fütürizm.Balığın Esir Düştüğü Yer: "Olgunluk Çağı Üçlemesi"nin ilk kitabı; başka bir uygarlığa, bir başka yazıya geçiş (giriş) kapısı. Kitabın İçinden: Köpekbalıklarının yaşam estetiği.Yanımdayken bu kadar meşgul etmezdi kafamı, gittiğinden beri -üç gün oldu- onu düşünmeden peynir bile yiyemiyorum. Proje'nin Dubl yakınlarındaki görkemli yönetim merkezinde sıradan bir gündü - yatışmamasına özen gösterilen toplu bir cinsel enerjiyle aydınlatılmış ofislerde çalışan zeki insanlar, ödünç aldıkları meseleler hakkında itişip kakışıyor, dayanışıyor, konuşuyor, sessiz kalıyor, hırslanıp sakinleşiyordu. Simu, bu ofislerin göze çarpan neferlerinden biriydi - işbilirliği, kendine güveni, çekiciliği, ukalalığı, onun başarılı olmaya alışmasının nedensiz ve yararsız olmadığını hissettiriyordu insana. Büyükçe bir dilim peyniri iştahla yerken, ayrılıkların özlemi, özlemin de aşkı beslediğini saptıyordu, düzayak, oysa Hökl'den çok "Hökl fikri"ne tutkun olduğunun ayırdına varabilecek kadar da deneyimliydi bu işlerde. İlişkinin nesnel gerçekliğinden çok, kurulmuş efsanesi cezbediyordu onu, bu efsaneyi uzaktan uzağa beslemek çok daha kolay ve romantikti. Ne yapalım, ben romantiğim.Uzun vadede, ilişmeden sevmeyi, "beraber"likten uzak durmayı yeğlediğini anlamıştı - bir yanıyla hoşuna gitmiyordu bu, ideal bir yaşamın iki kişiyle kurulduğuna dair yüzlerce yıllık kemikleşmiş ve güya artık tarih çöplüğüne atılmış kanı onu etkiliyordu demek; bir yanıyla da memnundu işte. O kadar çok insan var tanıyacak, o kadar çok yer var gidecek - rüzgar böyle güçlü eserken hala, niye indireyim yelkenlerimi? Hökl bu gülde bir değişiklik yaratacak gibiydi başta, ama geçen zaman içinde Simu, yaşamı tek başına karşılama içgüdüsünün yenilmediğini, yenmeye çalıştığında Hökl'e duyduğu beğeninin zedelendiğini görmüştü. Gittiğinde rahatlamıştı - ne onu sevmeyi bırakmayı istiyordu henüz, ne de Sevmekten vazgeçmeyi. Koridorda gülümseyerek yanından geçen, eski bir arkadaşının eski bir sevgilisi olan iri dudaklı, iri yapılı adamla iş çıkışı uzak bir kıyı kentine hızlı motoruyla gitmek, geceyi geçirip ertesi sabah işe biraz geç dönmek, bunu ağırlaştırmadan yapmak, yapabilmek: yaşamla ilgili en değer verdiği becerisi buydu. Yüzmek zorundayım, dibe çöküyorum yoksa - köpekbalığı mıydı, ben sevimliyim üstelik.
Kitap Yorumları - (0 Yorum)