Her gün olduğu gibi bu sabah da akrebi, yelkovanı, zamanı ve önemi olmayan saatlerinin zili çalınca yataktan kendilerini sökerek kalktılar. Ayaklarını soğuk, yılanımsı terliklere sokarak uzun süredir kimsenin tatlı tatlı süzmediği suratsız suratlarını aynanın önüne koyup, çirkin dişlerini fırçaladılar. Hepsine birer vahşi batı hüznü boca eden enine çizgili Daltonumsu pijamaları düzgünce katlayıp dolaba koydular ve onlara birer nikâh töreni sıkıntısı iğneleyen gri takımlarının içini etleriyle, etleri tutan kemikleriyle doldurup çölün ortasında rüyaların yazıldığı yere doğru süresi belirsiz bir otobüs yolculuğuna çıktılar. Evet, onlar birer rüya yazıcısıydı ve Dünya gezegenindeki insanların rüyalarını yazıyordu… Hepimiz rüya görürüz ve bunun çok da kafa yormadığımız birtakım sembollerle ilgili olduğunu düşünürüz. Mesela psikanalizin kurucularından Sigmund Freud’a sorsak bilinçdışına doğru çekmeye başlarız kürekleri. Çünkü ona göre rüyalar, sert dalgaların çarpıp aşındırdığı kayalar gibidir. Şimdi bir kenara bırakalım tüm bu metaforları. Ya birileri günlük yaşamlarımızı izleyip biraz paşa gönlünce biraz da kurallara göre yazıyorsa rüyalarımızı? Hürer Ebeoğlu kalemini bambaşka bir evrene çeviriyor ve bizleri birbirinden orijinal rüya yazıcıları ile tanıştırıyor. Rüyaların Yazıldığı Yer absürd mizahın engin sularında sıradışı, biraz da mantıkdışı bir maceraya demir atıyor. İyisi mi siz en güzel yerinde kesilmeyen rüyalar için sayfaları çevirmeye başlayın!
Kitap Yorumları - (0 Yorum)