Bundan yıllar önce 1950'de Krishnamurti şöyle demişti: "Yalnızlık dediğimiz şeyle, tek başına olanla doğrudan ilişkide olmak, yalnızca zihin herhangi bir biçimden kaçmadığında olanaklıdır, ve o şeyle ilişkinin olması için şefkatin, sevginin olması zorunludur."Sevgi ve Yalnızlık Üzerine kendimizle, başkalarıyla ve toplumla olan yakın ilişkilerimizin zorunlu bir araştırmasıdır. Krishnamurti burada "doğru ilişki"nin ancak bireyleri ve grupları ayıran ve soyutlayan koşulların bilgisi elde edildiğinde var olabileceğini savunur. Ona göre biz yalnızlık ve gerçek sevgi sorununu ancak kendimizi terk ederek anlayabiliriz.
Sevgi ve Yalnızlık Üzerine kendimizle, başkalarıyla ve toplumla olan yakın ilişkilerimizin zorunlu bir araştırması. Krishnamurti burada “doğru ilişki”nin ancak bireyleri ve grupları ayıran ve soyutlayan koşulların bilgisi elde edildiğinde var olabileceğini savunuyor. Ona göre biz yalnızlık ve gerçek sevgi sorununu ancak kendimizi terk ederek anlayabiliriz. Krishnamurti tutkunlarına, felsefe severlere
Kitabı okuyalı sanırım birkaç yıl oldu ama kesinlikle zihnimde yer eden özel kitaplardan biridir. Felsefi yaklaşımını orjinal bulduğumu belirtmeliyim.Düşünce gücünün insan hayatında inanılmaz etkileri vardır, bu güce giden yolda güzel araçlar bulabilirsiniz bu kitapta. Belki anlatmak istediği somut gelmeyebilir ama insan hatayını etkileyen en önemli olguların soyut olduğunu unutmamak lazım. Bence yazar bu kitabında çok hassas, ince ve önemli bir konuyu işlemiş, bu konuya bakışını,yaklaşımını görmenizi tavsiy ederim.
Krishnamurti her zaman yaptığını gene yapıyor ve düşünce olmadan hayata bakabilmeye bizi inandırmaya çalışıyor. Bencillikten kurtulma adı altında diğer insanları umursamamayı, yardım etmenin bencillik olduğunu(bencillik değil, çıkar ortaklaşmasıdır) söyleyerek kendisi konferanslarda konuşup insanlara yardım ediyor(uyutup köşeyi dönüyor). Düşünce olmadan dünyaya bakınca gerçek sevgiye ulaşacakmışız. Böylece düşüncenin olmadığı metafizik bir durum yaratıyor.Ve mistisizme sürükleniyor. Ve bütün toplumsal koşulları dolayısıyla maddenin varlığını ve önceliğini inkar ederek idealizme saplanıyor. Afganistan’da tepesine bombalar yağan bir insan mutlu olabilir mi? Bu imsan bundan nasıl soyutlanacak? Ölerek mi? Çözüm bu insanın savaş olmadığını düşünmesi veya düşünceden bağımsız olması mıdır(ki böyle bir durum tamamen metafizik ve bilim-dışıdır) yoksa savaşın bitmesi midir? Sadece bir örnek, daha da çoğaltılabilir.
J.Krishnamurti diğer birçok değerli filozof gibi Hindistan’ın bağrından kopmuş bir yazar. Ama felsefesini yaşadıklarının üzerine değil gözlemlerinin üzerine kurmuş. İyi de yapmış çünkü Hintlilerin vasat ve tek düze yaşamları üzerine oturtulacak bir felsefe bu kadar sağlam olamazdı. Her ne kadar kendisi kitaplara bağımlı kalmamayı tercih etmiş olsa da ne kadar garipdir ki milyonlarca insana bu şekilde ulaşabilmiştir. Kitap daha önce okuduğum hintli filozofların aksine oldukça akıcı bir yapıya sahip. Sanırım bunu da Krishnamurti’nin konuşmalarının bire bir olarak yazıya aktarılmasına borçlu. Aslında Krishnamurti felsefenin temel ve sarsıcı noktasından biraz uzaklaşarak bu kitapta daha çok sosyal bir sorunu ele alıyor. Ve sevgi nedir diye soruyor. Mutlaka okunmalı…
Kitap Yorumları - (4 Yorum)
Sevgi ve Yalnızlık Üzerine kendimizle, başkalarıyla ve toplumla olan yakın ilişkilerimizin zorunlu bir araştırması. Krishnamurti burada “doğru ilişki”nin ancak bireyleri ve grupları ayıran ve soyutlayan koşulların bilgisi elde edildiğinde var olabileceğini savunuyor. Ona göre biz yalnızlık ve gerçek sevgi sorununu ancak kendimizi terk ederek anlayabiliriz. Krishnamurti tutkunlarına, felsefe severlere
Kitabı okuyalı sanırım birkaç yıl oldu ama kesinlikle zihnimde yer eden özel kitaplardan biridir. Felsefi yaklaşımını orjinal bulduğumu belirtmeliyim.Düşünce gücünün insan hayatında inanılmaz etkileri vardır, bu güce giden yolda güzel araçlar bulabilirsiniz bu kitapta. Belki anlatmak istediği somut gelmeyebilir ama insan hatayını etkileyen en önemli olguların soyut olduğunu unutmamak lazım. Bence yazar bu kitabında çok hassas, ince ve önemli bir konuyu işlemiş, bu konuya bakışını,yaklaşımını görmenizi tavsiy ederim.
Krishnamurti her zaman yaptığını gene yapıyor ve düşünce olmadan hayata bakabilmeye bizi inandırmaya çalışıyor. Bencillikten kurtulma adı altında diğer insanları umursamamayı, yardım etmenin bencillik olduğunu(bencillik değil, çıkar ortaklaşmasıdır) söyleyerek kendisi konferanslarda konuşup insanlara yardım ediyor(uyutup köşeyi dönüyor). Düşünce olmadan dünyaya bakınca gerçek sevgiye ulaşacakmışız. Böylece düşüncenin olmadığı metafizik bir durum yaratıyor.Ve mistisizme sürükleniyor. Ve bütün toplumsal koşulları dolayısıyla maddenin varlığını ve önceliğini inkar ederek idealizme saplanıyor. Afganistan’da tepesine bombalar yağan bir insan mutlu olabilir mi? Bu imsan bundan nasıl soyutlanacak? Ölerek mi? Çözüm bu insanın savaş olmadığını düşünmesi veya düşünceden bağımsız olması mıdır(ki böyle bir durum tamamen metafizik ve bilim-dışıdır) yoksa savaşın bitmesi midir? Sadece bir örnek, daha da çoğaltılabilir.
J.Krishnamurti diğer birçok değerli filozof gibi Hindistan’ın bağrından kopmuş bir yazar. Ama felsefesini yaşadıklarının üzerine değil gözlemlerinin üzerine kurmuş. İyi de yapmış çünkü Hintlilerin vasat ve tek düze yaşamları üzerine oturtulacak bir felsefe bu kadar sağlam olamazdı. Her ne kadar kendisi kitaplara bağımlı kalmamayı tercih etmiş olsa da ne kadar garipdir ki milyonlarca insana bu şekilde ulaşabilmiştir. Kitap daha önce okuduğum hintli filozofların aksine oldukça akıcı bir yapıya sahip. Sanırım bunu da Krishnamurti’nin konuşmalarının bire bir olarak yazıya aktarılmasına borçlu. Aslında Krishnamurti felsefenin temel ve sarsıcı noktasından biraz uzaklaşarak bu kitapta daha çok sosyal bir sorunu ele alıyor. Ve sevgi nedir diye soruyor. Mutlaka okunmalı…