Abdulgani en-Nablusi (1641-1731) tek bir sıfatın kendisini tanımaya yetmediği bir tefekkür deryasıdır. Alim, mutasavvıf, fakih, seyyah ve şairdir. Osmanlı devri mütefekkirleri üzerinde büyük etkisi olan nablusi öte yandan "rihle"leri ile yeni bir edebi türün mucidi olmuş, İstanbul'a gelmiş, öte yanda hem Kadiri, hem Mevlevi ve hem de Nakşi tarikatının şeyhi olmuş bir zattır. Endülüs-Mağrib tasavvuf akımı ile İran-Anadolu tasavvuf akımının buluşma noktası kimliğini de taşımaktadır.Eserleri Abdülhamid'in emriyle özel olarak istinsah edilen Şeyh Abdulgani en-Nablusi, doksan yıllık bereketli ömründe sığdırdığı 280 eserle çıkıyor karşımıza. İşte bu çok yönlü alim ve şeyhin hayatı en son, Paris, Sorbon Üniversitesinde doktora konusu olarak Suriyeli akademisyen Dr. Bekri Alaaddin tarafından ele alınmıştır. Basılmamış bu tezi memleketimiz irfan ehline bir katkı olur düşüncesiyle Fransızca aslından Dr. Veysel Uysal dilimize kazandırdı.
17.yüzyıl Osmanlı ulemasından önde gelen bir zat olan Abdulgani Nablusi hakkında Türkçe’de okunabilecek tek kitap bir ilmi araştırmanın ürünüdür. Kitabda Nablusi’nin hayatı; fikirleri;eserleri anlatılıyor. Beni etkileyen en önemli anekdot ise o zamanki Osmanlı’nın Suriye’de yaşayan bir vatandaşı olan bu büyük sufinin memleketinde bir mescid imamlığı kadrosunun maaşı için İstanbul’a kadar gelmesi ve ancak saraydaki dini bürokrasi halkasını aşamayıp mahzun ve eli boş bir şekilde ülkesine geri dönmesi oldu. Demek ki ta o zamanlardan ; bürokrasi şatafatlı sofralarda altınları saçarken devrinin en önemli bilginlerinden birisine birkaç akçenin tahsis edilmesine engel olacak kadar gaflet içerisindedir.Ülkemizde “Rüya Tabirleri” konusundaki eseri ile okunan (diğer eserleri ne yazık ki Arabca’dan Türkce’ye çevrilmemiş) Nablusi’yi tanımak için okunmalıdır.
Kitap Yorumları - (1 Yorum)
17.yüzyıl Osmanlı ulemasından önde gelen bir zat olan Abdulgani Nablusi hakkında Türkçe’de okunabilecek tek kitap bir ilmi araştırmanın ürünüdür. Kitabda Nablusi’nin hayatı; fikirleri;eserleri anlatılıyor. Beni etkileyen en önemli anekdot ise o zamanki Osmanlı’nın Suriye’de yaşayan bir vatandaşı olan bu büyük sufinin memleketinde bir mescid imamlığı kadrosunun maaşı için İstanbul’a kadar gelmesi ve ancak saraydaki dini bürokrasi halkasını aşamayıp mahzun ve eli boş bir şekilde ülkesine geri dönmesi oldu. Demek ki ta o zamanlardan ; bürokrasi şatafatlı sofralarda altınları saçarken devrinin en önemli bilginlerinden birisine birkaç akçenin tahsis edilmesine engel olacak kadar gaflet içerisindedir.Ülkemizde “Rüya Tabirleri” konusundaki eseri ile okunan (diğer eserleri ne yazık ki Arabca’dan Türkce’ye çevrilmemiş) Nablusi’yi tanımak için okunmalıdır.