Kur’an-ı Kerim bir taraftan doğru yola uymanın, ayrılığa düşmemenin ve birliğin zarûrî olduğunu buyururken, diğer taraftan Müslümanları, ısrarla, Allah’ın ayetleri ve kainatın problemleri üzerinde düşünmeye, araştırmaya ve hakikatin idrâki ve anlaşılmasına sevketmekte; dolayısıyla onların körükörüne inanan insanlar değil, bilgili, araştırıcı, düşünen ve akıllarını kullanan aydın mü’minler topluluğu meydana getirmelerini istemektedir. İnsanların maddî ve manevî değer hükümleri üzerinde düşünüp onları anlama ve takdir etme hususunda birtakım zorluklara düşmeleri ve farklı anlayışlara sahip olmaları tabiîdir. Kaldı ki manevî değerleri anlama ve açıklama noktasından zuhûr eden ayrılıklar, insan tabiatının içtimaî bir tezahürüdür ve insanlık, İslam’ın doğuşuna kadarki dönemde olduğu gibi, ondan sonra da ayrılığa düşmüştür.Neticede de birtakım fırkalar halinde ayrılmışlar; ama her ayrılan fırka, ayrılışında, kendisinin "en doğru" görüşü ortaya koyan zümre olduğunu iddia etmiş; kendisi gibi düşünmeyenleri de İslam’ın dışında olmakla vasıflandırmıştır. Ne var ki Kur’an-ı Kerim, bu konudaki ölçüyü, insanların veya zümrelerin istek ve inhisarına bırakmayıp bizzat tâyin ve tahdid ederek, Allah’ın İpi’nin esas ölçü olduğunu buyurmuştur. "Allah’ın İpi", şüphe yok ki Kur’ân-ı Kerim’e karşılık olan bir kavramdır. Ayrıca ip, bir şeyi diğer bir şeye bağlayan nesnedir. Buna göre, "Allah’ın İpine sarılın" âyeti, düşünceleri ve anlayışları ayrılık gösterdiği anda, Müslümanların kendilerini toptan Allah’a götürecek ve birbirlerine bağlayacak bağa, yani Kur’ân-ı Kerim’e dönmelerinin gerekli olduğunu; böyle yapmakla kitlelerin zaaftan kurtulmuş olacaklarını göstermektedir.
Kitap Yorumları - (1 Yorum)
İslam mezhepler tarihinden Y.lisans yapmak isteyenler için eşsiz bir kitap.Kesinlikle tavsiye ederim.